Archive for Aralık, 2013


GörselGörselAvrupa 1915

 

 

 

GörselAvrupa 1915 – Birinci Dünya Savaşı Avrupa

Görsel Kaiser Wilhelm II, Mehmed V, Franz Joseph The three emperors of the Central Powers. 

İttifak Kuvvetlerinin Üç Lideri Kayzer 2. Wilhelm, 5. Mehmet, Franz Joseph

Görsel archıdukeThe_Austro_Hungarian_Empire_Before_the_First_World_War_Q81810

Birinci Dünya Savaşından Önce Avusturya Macaristan Arşidükü

Görsel

 

 

Avusturya askerleri 1915

Görsel

Bloodstained coat, start WW1, Yugoslav Archduke Franz Ferdinand 1914

Birinci dünya Savaşına sebep olan Yugoslav Arşidükü Franz Ferdinand’ın kanlı gömleği 🙂

 

Görsel

birinci Dünya Savaşının sebepleri

 

Görsel

birinci Dünya Savaşının sebepleri

 

Görsel

Merkezi Güçler liderlerinin kartpostalı, İttifak Güçlerin liderleri.

 

Görsel

Birinci Dünya Savaşı Taraflar Harita: İtilaf Güçleri yeşil, İttifak Güçleri kırmızıGörselGörsel

Avrupa 1914

 

GörselGörselGörsel

Avrupa 1915

 

Görsel

Ekonomik ve Sömürge Çekişmeleri HaritasıGörsel

Birinci Dünya Savaş ıBaş Rol Oyuncuları

GörselGörselGörsel

İttifak Devletleri Liderleri

 

GörselGörsel

1914-1917 Birinci Dünya SavaşıGörsel

İttifak ve İtilaf Devletleri Harita

 

Görsel

Avrupa 1914

 

GörselGörselGörsel

Birinci Dünya Savaşı Karikatür: Kim Yaptı? Kimin Suçu ?Görsel

Gavrila Princip: Sırp Irkçı suikastçi, Birinci Dünya Savaşına sebep.

 

Görsel

Osmanlının Birinci Dünya Savaşına Girişi

Görsel

U botlar

 

GörselGörsel

Animasyonlu  sesli  2.dünya savaşı.pps

delirmeye5kala.wordpress.com- animasyonlu 2.dünya savaşı

https://i0.wp.com/upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/1/19/Second_world_war_europe_animation_small.gif/200px-Second_world_war_europe_animation_small.gif

Türkiye’nin Etnik Yapısı, Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler-Ali Tayyar Önder pdf

İndirmek İçin

Özetin bir kısmı İçin..

Tam metin kitap  pdf..

TÜRKİYE’ NİN ETNİK YAPISI-4

Ayrıca, batı 1096 tarihinde başlayan Haçlı seferlerinden bu yana İslam ve Türk kültürüne düşmandır.

Dr.Mahmut Rişvanoğlu’nun “Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm” adlı kitabının 219-220 sayfalarında yer alan İngiliz Gizli Servis belgeleri ibret vericidir:

·        Mr. Ryan’ın Raporu

“…Reşit Paşa’yla Kürt meselesini görüştüm ve Albay Noel’in Malatya’yı ziyaretinin zamansız olacağını düşündüm. Gerçi Majestenin hükümetinin Kürt meselesinde BÜYÜK MENFAATİ  olduğu doğrudur. Fakat bu sadece Mezopotamya ile ilgilidir ve sırf orayı korumak içindir.

·        2-21 Temmuz 1919 Mr.Hohlerd’en Sir Tilley’e

“…Mezopotamya şimdi bizim olacağına göre Albay Noel’e bir KÜRT DEVLETİ KURDURUP, KUZEY DAĞLARINI BÖYLECE KORUYABİLİRİZ…”

·        3-28 Kasım 1919 Mr.Kitston’dan Sir E.Crowe’a,

“…Kürtlere her ne kadar inanmazsak da onları KULLANMAMIZ menfaatimiz

icabıdır. DOGU ANADOLU’YU ANCAK SAVAŞ ÇIKARTARAK ERMENİSTAN VE KÜRDİSTAN DİYE BÖLEBİLİRİZ…?”

·        27 Ağustos 1919 Mr.Hohler’den Mr.C.Kerr’e,

“…KÜRTLER’İN VE ERMENİLERİN DİĞER MESELELERİ BENİ İLGİLENDİRMEZ. BİZİM KÜRT MESELESİNE VERDİĞİMİZ EHEMMİYET MEZOPOTAMYADAKİ KAYNAKLARIMIZ İÇİNDİR. Diğer taraftan, Wilson beni korkutuyor, ajanları devamlı hatalar yapıyor…

Bu belgeler sadece İngiliz hükümetinin olaya bakışını açıklamamaktadır.Bu zihniyet; müttefiklerin bugünkü batının da zihniyetidir.

“İNGİLTERE’NİN EBEDİ DOSTLARI YOKTUR, EBEDİ ÇIKARLARI VARDIR.”

Batının maksatlı olarak empoze ettiği kültürel kavramlarla, çarpıtılmış yanlış değer yargılarıyla halkımızı, gençliğimizi kimlik erozyonuna, kişilik zaafına uğratılmasıdır. Bir Ülke İçin Bir Toplum İçin Bundan Büyük Tehlike Tasavvur Edilemez.

Milli Bir Kültür Politikası Olmaksızın; Milli Birlik Ve Beraberliği Sağlamak, Ülke Çıkarlarına Uygun Milli Bir Dış Siyaset, Toplumun Çıkarlarını, Refahını Esas Alan Milli Bir Ekonomi Geliştirmk Mümkün Değildir.

ETNİK GERİLİM VE MİLLİ KÜLTÜR

Etnik gerilimim temel nedenlerinin ilke bazında demokrasi ve insan haklarına bağımlı olması doğru bir kabul olmakla beraber demokrasi ve insan hakları kuralsal değerlerden çok bir “kültür” olgusu, yaşama bilincidir. Bu gerçek göz ardı edilerek etnik gerilimin çözümünü “yazıyla hükme bağlanmış metinlerde” görmek sık rastlanan bir yanlıştır.

Çağdaş bir devletin öncelikli görevi, şekli ilgilendiren, göstermelik yasalar çıkarmak değil, halkına demokrasi ve insan hakları kültürü vermektir.

Batıda milli kültür ve eğitim programı ve politikası olmayan tek bir ülke yoktur. Batı toplumları bugünkü mutluluklarını milli olarak ve milli kalarak sağlamışlardır.

Unutulmamalıdır ki Batı için “şark meselesi” bitmemiştir ve bitmeyecektir. Batı çıkarları uğruna Türkiye’yi iktidarsızlığa, güçsüzlüğe sürükleyebilecek her gelişmenin hem arkasında hem yanındadır. Batı için insan hakları, demokrasi ilkeleri ancak kendi toplumları için söz konusudur. Çıkarlarının söz konusu olduğu istisnasız her durumda ve de özellikle Türkiye konusunda bütün ideal değerler çifte standart’a dönüşür.Türkiye’yi karıştırıp güçsüzleştirecek PKK ise Batı PKK nın yobazlıksa yobazlığın, suni demokrasi ise demokrasi, tek  boyutlu insan haklarıysa, insan haklarının yanındadır; dahası arkasındadır.

Terörle mücadelede bu gerçeğin sadece devlet tarafından kavranması yeterli değildir. Bu gerçek aydınıyla, bilim adamıyla, medyasıyla, siyasetçisiyle ve bunun kadar önemli olarak Türküyle Kürdüyle toplum tarafından kavranmadıkça terörle mücadelede beklenen sonuçların belirlenen sürede başarıya ulaşması güçtür.

Etnik talep, çok farklı düzlemlerde söz konusu olabilen gerçekliktir. Bugünkü düzlemiyle taleple terör örtüşmemektedir.

Bölge halkının çoğunluğu çok dindardır ve koyu sünni Şafi mezhebine mensuptur. PKK’nın Marksist Leninist bir söylemle bölgede etkinlik sağlaması mümkün değildir ve mümkün olmamıştır ve zaman içinde bu söylem terkedilmiştir.

Terörle mücadelede bir başka eksik “ ciddi” ve “kapsamlı” “bilimsel” araştırmaların öneminin kavranamamasıdır. İstihbarat verileri elbette önemlidir ancak bilimsel araştırma ayrı bir önemi haizdir.

Kürtlük meselesini ciddi bir gerilim konusu olarak benimseyen gurup ne denli küçük olursa olsun batının usta ve ince arkalaması, ekonomik koşullar, siyasi istismar ve kamuoyu oluşturma tekelini elinde tutan bir kısım etkin bir kesimin bilinçsiz ve sorumsuz tahrikleri ve bir çok satılmış sivil toplum örgütünün gayretleriyle desteklenirse uzak olmayan bir gelecekte terörün başka boyutlara taşınabileceği unutulmaması gereken ciddi bir husustur.

Milli kültür politikalarının temelini sosyal bilimler oluşturur. Türkiye bu bilimlerin değerini anlamadı, zannetti ki ekonomi ve teknoloji her şeydir.

Hakikat acı da olsa zaman içinde çözümün ve mutluluğun tek anahtarıdır. Kaldı ki Türkiye halkının etnik yapısında çok az ulusa nasip olacak sadece tarihsel değil ırki bağlar mevcuttur. Türkler, Kürtler, Çerkezler, Lazlar 1000 yıllık kaynaşmanın bütünleştiriciliğinden öte bu kitapta çok açık verilerle ve batı kaynaklarıyla kanıtlandığı üzere antik çağlardan beri yakın “akrabadırlar”. Etniklik bir yandan tartışılması tabu bir konu haline getirilirken, diğer yandan konu bilgisiz, bilinçsiz, sorumsuz kesimlerin ülke, millet, vatan aleyhine tek yönlü beyin yıkama tekeline bırakılmıştır.

Türkiye, mevcut yapısıyla etniklik tartışmasını hiç korkmadan gündeme getirmesinde yararı olan ender ülkelerdendir. Bilim ve tarih Türkiye’nin yanındadır ayrıca bu konuyu tabu olarak görüp susanlar sorumsuz kesimim bugün yıkama ameliyesinde eşsiz imkanlar ve kolaylıklar sağladıklarının farkında olmayacak kadar da gaflet içindedirler. Bugün terör için ödediğimiz bedelin önemli bölümü bu ihmal ve gafletin sonucudur.

Bugün terör için bedel; çok önemli ölçüde milli kültür politikasında ihmalden de öte yanlışlıkların faturasıdır.

Böylesine ciddi bir yanlışın ve ihmalin müsebbipleri tarih ve milletimiz onun de sorumludurlar.

ZAZALAR

Zazalar, Türkiye’deki son derece kişilikli, özgün etnik guruplardan biridir. Bir çok kaynak yanlış olarak Zaza’ların Kürt ve Zazaca’nın Kürtçe’nin bir lehçesi olduğunu belirtir. Bu kaynaklar ciddi bir araştırmaya dayanmazlar.

Prof.Kojima Zazaca’yı ayrı bir dil olarak sınıflandırmakta hatta daha da ileri giderek bir Kürt dil gurubunun bulunmadığını, diğer lehçelerin de ayrı bir dil hüviyeti taşıdığını belirtmektedir.

Doç. Dr. Yalçın Küçük; Kürtler Üzerine Tezler adlı kitabında “Zazaca çokça sanıldığının aksine Kürtçe’nin bir lehçesi değildir. Zazaca Kürtçe dışı kalıyor.” demektedir.

Türkiye dışında zazaya rastlanmaz.

Harezm ve Horasan Türkleriyle de ilişki kurulur. Ayrıca belirtmek gerekir ki, ülkemizdeki Zazaların çoğunluğu eskiden sanıldığının aksine Ehl-i Hak’la kısmen inanç benzerliği gösteren Alevi inancına sahip olmayıp, sünnidirler.

1937 de Nazmi Sevgen Tunceli’de bir çok yaşlının kendisine biz “Horasan’dan gelme Türk’üz” dediklerini anlatır. 1921 de TBMM’DE tarihi nutkunda Dersim milletvekili Hasan Hayri Bey Harezm’den gelen ve Türkçe konuşan atalarına Selçuklu hakanı Alaaddin Keykubat tarafından buralarda yer verilmiş olduğunu açıklamıştır. Hasan Hayri Bey’in anlattığına göre Yavuz Sultan Selim zamanında Harezmli Alevi Türkler Dersim dağlarına çekilmek zorunda kalmış ve bu tecrit neticesinde Kürtleşmişlerdir (M.Eröz, TBMM gizli celse zabıtları, cilt II,s.252).

Zaza kimliği üzerinde geniş bir araştırma yapmış olan M.Şerif Fırat Zazaların kökenleriyle ilgili görüşlerini Doğu illeri ve Varto Tarihi isimli eserinde toplamıştır. Hormek aşiretinden ve Zaza olan Şerif Fırat’a göre bu yörenin zazaları 300yıl öncesine kadar Türkçe konuşuyorlardı. 400yıl önce bir kısmı İç Anadolu’dan bir kısmı Harezm ve Horasan’dan göç edip gelmişlerdir. Zazaların Türklüğüne kanıt olarak Orhan Gazi ve Sultan Murat Han’ca onayladığını belirttiği 12 nesillik bir Secere de ortaya konmuştur.

M.Şerif Fırat Kürt milliyetçiler tarafından şiddetle eleştirilmiş ve iddiaları reddedilmiştir. Çok geçmeden de vurularak öldürülmüştür.

Zazalarla dil ilişkisi ve Alevi Zazalarla kısmi inanç benzerliği olan ve İran’da yaşayan Güran’larla ilgili kısaca bilgi vermekte fayda mevcuttur.

Türkçü kaynaklar, Güranları köken olarak Gür Türkleri olarak kabul ederler ve hatta Kırmanç kelimesinin Gürman kelimesinin değişmiş şekli olduğunu ileri sürerler.

Oğuz Kağan destanında Oğuz Han’ın Hindistan seferinde Gürler ülkesine girip buradan Doğu Avrupa’ya Bulgar ülkesine hareket ettiği, seferden sonra Gürlar’ın reislerinin kendilerini Semerkant’ta karşıladığı belirtilir.

Şeyh Sadi’nin ünlü Bostan adlı eserinde bir İranlı köylünün Gur hükümdarına “Ey Türk” diye hitap etmesi de Gürlerin Türklüğüne bir kanıt olarak gösterilir.

Kürt olmadıkları bilimsel olarak kanıtlanmış ve asırlarca kendi özgün kimliklerinde onurla direnmiş olmalarına rağmen bugün Zazaların bir bölümünün Kürt kimliğini benimsemeye adeta zorla itildikleri gerçeğine daha önce değinilmiştir.

1938 de Tunceli sorunu çözülürken yaralar da açılmış ve bu bölgenin sorunları bugüne kadar çözümlenememiştir. 1938 daha dün sayılır. Tunceli olaylarını 10-15 yaşlarında yaşamış insanlar bugün dedeler olarak hayattadırlar ve çocuklarına, torunlarına acı hatıralar nakletmektedirler ve biz bu topluma haksız olarak hala siz Kürtsünüz demekteyiz ve onları terör örgütlerine itmekteyiz.

Bu gafletin faturası daha çok vatan evladının şehit verilmesi, daha ağır maddi faturadır. Daha da önemlisi teröre bulaşabilecek kalıcı bir unsur yaratmaktadır.

ÇERKESLER

Türkiye’de Çerkes olarak tanımlanan topluluk gerçekte 1864’de Rusların sürdüğü birbirinden tamamen farklı dinlere sahip farklı kuzey Kafkas halklarından oluşan 8 ayrı etnik gruptur. Çerkes diye bir halk ve Çerkesce diye bir dil yoktur. Çerkeslik bir üst kimliktir. Kuzey Kafkas topluluklarının Ruslar karşısında 1864’te acı bir yenilgiyle sonuçlanan destansı bağımsızlık savaşı sonrası tarihin tanık olduğu en büyük insanlık trajedilerinden biri yaşanmış ve kuzey Kafkas toplulukları vatanlarından, mülklerinden koparılarak Osmanlı topraklarına sürülmüştür, Olayın tanığı tarihçilerin bir facia olarak tanımladıkları sürgün esnasında yüz binlerce Çerkes yolda ölmüştür. Şemsettin Sami’ye göre sürgün edilen 1.000.000 insandan ancak 200.000’i sağ olarak Anadolu’ya varmıştır.

Türkiye’de Çerkes olarak tanımlanan gurupların etnik hakları Adigeler, Abazalar, Ubıklar, Asetinlar, Dağıstanlılar, Çeçen-Inguşlar, Balkarlar ve Karaçaylardır. Hepsinin dili ayrıdır.

Tarihi kayıtlar Yunanlıların antik çağda Adigelere “kherkhet” “kerket” dediklerini, bu tanımı giderek bütün kuzey Kafkas halklarına mal olduğunu, Romalıların Kafkasya’da dolaşırken 70 tercüman bulundurduklarını belirtir.

Fransız tarihçesi Deguignes eserinde Çerkezlerin ve Kerkizlerin aslında bir Sibirya kavmi olduğunu ve bir zamanlar Baykal gölüne akan Ankara nehri yakınında yaşadıklarını ve daha sonra Gürcü bölgesine geçtiklerini belirtir ve Çerkezlerin orada KERKES namını taşıdıklarını ve Avrupalıların bu ismi Cırcasse’ye yani Çerkes’e değiştirdiklerini zikreder (H.Göktürk, Türk mührü, s.157; Ref.Deuignes’ten çev. H.Cahit Yalçın, cilt 2, s.491-493).

Miller ise Karaçay ve Balkarları Hun İmparatorluğunun yıkılmasından sonra ortaya çıkan Kafkasya Bulgarlarının temsilcileri olarak görür.

İskitler yaşadıkları çağda oldukça kalabalık bir halktı. Asıl vatanlarının neresi olduğu kesin bilinmemekle birlikte Asya’dan geldikleri saptanmıştır. Göçebe ve savaşçı bir kavimdir. Güney Rus steplerinde 500 yıl kadar yaşadıkları tahmin edilmektedir. M.Ö. 7 y.y.’da adları duyulmaya başlandı. M.Ö. 670 yılında Küçükasya’ya yürüdüler. İran, Suriye, Filistin gibi ülkeleri ellerine geçirdiler. Ancak İranlıların şiddetli direnişi karşısında geri dönmek zorunda kaldılar. M.Ö. 2 y.y’a kadar Kafkasya’nın bir çok yerinde Kırım’da varlıklarını sürdürdüler.

Gerek Maykop gerek Kolkhide kazılarının bulguları Çerkez bölgesinin en eski yerleşik halklarından birinin Türk unsurlar (İskit) olduğunun açık kanıtlarıdır.

Türkler bölge halklarının etnik oluşumunda elbette tek unsur değillerdir. Tarih kaynakları Akdeniz havzasından ve Mezopotamya’dan bazı kavimlerin Kafkasya’ya geldiklerini ve buradaki yerli halkla karıştıklarını da bildirmektedir:

“M.Ö. VII. asrın ortalarında vuku bulan İskit akınlarından sonra Türklerin şimalden Gürcistan’a akını daha vazıh ve sistemli bir şekil almıştır. Gürcü vakanüvisleri, daha İskender zamanında Kür nehri boyuna, Bunturki ve Kıpçak isminde, iki Türk kavminin gelip yerleştiğinden bahsetmişlerdir. Bunturki tabirinin “iptidai Türk” demek olduğu ileri sürülmektedir. III. Asır Süryani müverrihlerinden Mar Apas Katina’dan naklen, II. Asırda Bulgarların Kafkasya dağlarını aşarak, Ermenistan’ın şimalinde Gugarfk eyaleti ile yan-yana Tayk (Tao) prensliğinin Kog eyaletini (bugünkü Kars ve Şimal kısmı) işgal ettiklerini bildirmekte ve Bulgarların 460 yılında Bulgarca coğrafi adlar taşıyan bu bölgede yaşamakta olduklarını kaydetmektedir. Ermeni müelliflerinin Hun ve Bizanslıların Sabir adını verdiği Türklerin V. asrın sonları ile VI. asrın ilk yarısı arasında, ilk önce Bizanslıların ve sonra İranlıların müttefiki olarak, bütün cenûbi Kafkasya ile Pontus ve doğu Anadolu’yu istila ettikleri malumdur.”

728 de Arap kuvvetlerini mağlup eden Hazarlar yeniden bütün cenûbi Kafkasya’ya hakim olmuşlardı.

İslam hakimiyetinden sonra dahi zaman zaman Gürcistan’ın muhtelif yerlerine yerleşen Hazarların, sonradan gelen Kıpçaklar ile birlikte, Gürcü kilisesi etrafında Gürcü camiasına karışması, Müslüman müelliflerini onları da gürcü addetmeye sevk etmiş ise de Osmanlı müellifleri gürcüler ile Türkleri tefrik etmeyi ihmal etmemişlerdir (Müneccimbaşı, Şahaif el ahbar; Nişancızade, Mir’at-ı kainat, Nuruosmaniye kütüphanesi, Nr.3417, varak 563).

KAFKAS TOPLULUKLARININ etnik oluşumunda İskitler, Alanlar, Hazarlar, Kıpçaklar, Sabirler-Türkler hatta doğu Anadolu kavimleri etkin olmuşlardır. Alanlar sonradan dil değiştirmiş olmakla beraber Türklükleri tarihi verilerle kanıtlanmış bir kavimdir.

Esasen gerçeği ifade etmek gerekirse, Çerkesler, Gürcüler, Lazlar dahil olmak üzere bütün Kafkas unsurlar ırki nitelik itibariyle yaklaşık 2800 yıl boyunca Türklükle yoğrulmuş etnik oluşumlardır.

Türklükle Kafkas topluluklarının 2800 yıllık derinliği olan kaynaşma gerçeği karşısında denilebilir ki, bugün Türkiye’deki Çerkes, Gürcü ve Lazlar ırki nitelikleri itibariyle diğer pek çok etnik unsurdan çok daha fazla Türk’türler.

Kafkasya M.S.II. yy.da Romalıların egemenliğine girmiş ve halk Hıristiyanlaştırılmaya başlanmıştır. M.S.6. yy.da Jüstinyen zamanında bütün bölge Hıristiyanlığı benimsemiştir. 5.asırdan itibaren ise Bizans-İran çekişmeleri başlamış ve bölge el değiştirmiştir. 7. yy.da Arapların istilaları başlamıştır.

1475 de kuzeyde Kefe ve Azak Osmanlıların eline geçer. Yavuz Sultan Selim’in Trabzon valiliği döneminde yoğun bir İslamlaştırma faaliyeti başlatılır. 1578de Sohum’u da ele geçiren Osmanlılar Abhazya’yı da alarak bütün bölgeye egemen olur. 17. yüzyıla gelindiğinde bir bölüm Gürcü dışında bütün halklar Müslümanlığı benimsemiş durumdadır.

1856 Paris Antlaşmasıyla Osmanlıların bir Avrupa devleti olduğunun tescilinden sonra boğazlardan vazgeçmek zorunda kalarak Kafkaslar doğu Anadolu-İran-Irak yoluyla Basra’ya inme stratejisini benimseyen Ruslar Çerkeslerle amansız bir çatışmaya girer.

Bir Avar Türkü olan Şeyh Şamil’in önderliğinde Çeçenler, Ubıklar ve tüm kuzey Kafkas halkları destansı bir direniş sergiler ancak mağlup olurlar. 1861 yılında zaferden emin olan Rus Çarı II. Aleksander Kafkasya’ya geldiğinde Çerkeslere iki seçenek tanır, ya Osmanlı topraklarına göç, ya da sürgün. 1864 yılında savaş kesin olarak kaybedilince Ruslar Karadeniz sahillerindeki Çerkes yerleşimlerini tamamen ortadan kaldırdılar. Ve Çerkesleri acımasızca katledip, tehditle Osmanlı topraklarına sürdüler.

LAZLAR

Lazlar batı Karadeniz bölgesinin en ucunda Pazar(Rize), Arhavi, Hopa ile sınırlı küçük bir bölgenin yerlisi olan bir topluluktur. Daha önce de belirtildiği gibi halkımız etik bir bakışla her Karadenizliyi Laz olarak görür. Bu tamamen yanlıştır. Karadeniz bölgesi Zonguldak ereğlisinden Hopa’ya kadar uzanan geniş bir bölgedir. Bu bölgede yaşayan insanların; Pazarlılar, Arhavililer, Hopalılar dışında hiçbiri Lazlığı haklı olarak kabul etmezler. Lazlarla ilgili araştırmalar yapan Bennighaus, Meeker gibi bilim adamları da Pazar, Arhavi, Hopa dışında Laz’a rastlamadıklarını, bu topluluğun küçük bir grup oluşturduğunu, ancak Türk halkının bu gerçeğin farkında olmadığını belirtmişlerdir.

Trabzon hiçbir kaynakta Laz yurdu olarak gösterilmemiştir.

“Laz” tabiri de yerli halkın kendi tanımı olmayıp M.S.200 yıllarında bölgeyi ele geçiren Romalıların bu topluma “verdiği” bir isimdir.

Bazı yerlerde Laz’ca Yunanca’dan da etkilenmiştir. Bu etkinin bilinen nedeni bölgedeki ticaretin tamamen Yunanca konuşan azınlıkların elinde olması ve Lazların 6. yy.da Hıristiyanlığa girmeleridir.

2. yy.da Lazika ve Gürcistan’ı ele geçiren Romalılar burada “ticaret merkezleri” oluşturmuşlar, kurdukları idari yapıyla başa geçirdikleri Laz ve Gürcü yönetimler aracılığıyla bölgeyi insafsızca sömürmüşlerdir.

Lazika o dönem üzümüyle, zeytiniyle, narı ile, fındığıyla, turunçgillerle, derileriyle ve özellikle de balıyla anılan bir bölgedir. Romalılar ürün sömürüsü dışında bölgeyi “esir” kaynağı olarak kullanmıştır. Bütün kaynaklar Çerkes, Abaza, Gürcü, Laz bölgesinde esir ticaretini önemli bir kazanç uğraşı olduğunda birleşirler. En çok rağbet gören esirler ve Çerkes ve Kıpçak Türkleridir.

Laz vatandaşlarımızı üzen ve tepki duymalarına neden olan bazı maksatlı çevrelerin yakıştırmaları ve piyasada Sovyetler Birliği döneminde “talimatla” yazılmış çeviri Laz tarihi kitapları mevcuttur. Araştırmacı niteliği ve akademik çalışması olmayan tek tük kişiler Lazların Yunan dönmesi olduğu gibi saçma sapan söylentiler çıkarırlar. Daha önce de belirtildiği ve tarihi verilerin kanıtladığı üzere Yunanlılar Kafkasya’da tarihin hiçbir döneminde tüccar grubu küçük bir nüfus olmaktan öte bir toplum oluşturmamışlardır.

Lazları Gürcü olarak gösterme çabaları ve propagandası tamamen Sovyetler Birliği kaynaklıdır. Bugün bir çoğu Türkçe’ye çevrilmiş “Laz Tarih”leri Sovyetler Birliği dağılmadan önce “yazdırılmıştır”. Bilindiği gibi bugünkü Gürcistan ve Ermenistan Sovyetler Birliğinin denetimindeydi. Sovyetler kendi üyesi olan Gürcistan’ı Artvin ve Rize üzerinde hak sahibi kılmak ve bir Gürcü federasyonu oluşturma yönünde büyük çaba göstermiştir.

Kars, Ardahan, Ağrı’yı işgal eden Rusların bir amacı da Artvin’i Gürcistan’a bağlamaktı.

532 yılında yapılan bir antlaşmayla bölge Bizans ve İran arasında paylaşıldı. Lazika Bizanslılarda, Gürcistan İranlılarda kaldı. Bizans’ın acımasız sömürüsüne dayanamayan Lazlar İran’dan yardım istediler. 542 yılında bu defa Lazika İran egemenliğine girdi. Mazdeist dininde olan İranlılarla Hıristiyan Lazların anlaşmaları güçtü. Ayrıca İran da Lazika’yı sömürmekteydi. Lazlar bu defa Bizans’a başvurdular ve 562de tekrar Bizans boyunduruğuna girdiler.

643 yılında bu defa Arap istilaları başladı. 730 yılında Emeviler bölgeyi işgal etti. Daha sonra 8. yy.da bölge Bizans’ın yardımıyla Abhazların denetimine girdi. 1204 yılında Gürcü Tamara Bizans’ı püskürterek Trabzon Krallığını kurdu.

1461 yılında ise Fatih Sultan Mehmet savaşsız olarak Trabzon’a girdi ve böylece Lazika kapıları Osmanlılara açılmış oldu. Oğuz Çepniler Trabzon’a kadar olan bölgeyi, Ordu ve Giresun’u daha 1380 lerde ele geçirmişler ve buraları yurt tutmuşlardı. Trabzon’u çevreleyen dağlara da Çepni Dağları ismini vermişlerdi.

Özellikle Yavuz Sultan Selim döneminde İslamlaştırma faaliyetleri hız kazandı. 17. yy. sonlarına gelindiğinde Lazlar Müslümanlaşmış ve Türk unsuruyla kaynaşmıştı.

Türk boylarının yerleştikleri yerlere, yaşadıkları coğrafyaya mensup oldukları boyların, oymakların ve anayurtların isimlerini vermeleri köklü bir gelenekleridir. Bir köye Güneşli demişlerse, bu o yerin bol güneş alan bir yöre olmasından değil, kendilerinin Güneşli boyundan olmalarındandır. Genel isimlendirme bu şekildedir ve bu bir töredir. Bu isimlerin bir kısmı konunun uzmanı olmayanlar için yabancı kelime gibi algılanır. Örneğin “Mangıt” bir Özbek boyunun adıdır. Ermenice gibi algılanan “Korçik” Türkmen Kızıllar’da bir boydur.

Bugün elimizde Anadolu’daki il, ilçe, nahiye, köy, mezra gibi yerleşim birimlerinin yayla, ova, dağ, akarsu, geçit gibi coğrafyaların türbe, ziyaret, çeşmelerin taşıdıkları adların etnik niteliklerini ortaya koyan yeterli sayıda bilimsel araştırma mevcuttur. Bu tür çalışmaların çoğu yerli ve yabancı akademik kariyer sahibi otoritelerce yapılmıştır.

Orta Asya Türklerinde şaman baksıların kullandığı saza “kopuz” da denir. Kopuz bugünkü Türk bağlamasının atasıdır. İçi boş bir teknesi ve uzun bir sapı vardır. Tel yerine kıl kullanılır ve ilk dönemlerde mızrapla değil “yay”la çalınırdı. Kopuzun Anadolu’da aldığı bir şekil de bugün Türk halk müziğinin temel sazlarından biri olan “kabak kemanesidir”. Teknesi içi boş bir kabaktır ve iki karış sapı, burguları vardır. Tellidir ve yayla çalınır. Bugün Lazlara özgü bir saz olan kemençe de temel yapısı itibariyle bir “kemane”dir. Sapı kısadır, teknesi uzun ve ağaçtır, tellidir ve yayla çalınır.

Kısacası hem bağlamanın hem kabak kemanesinin atası kopuzdur.

Lazların diğer folklor sazı olan “tulum” ve “çifte dudukle” ilgili araştırmalar bu sazların bölgenin etnik oluşumunda etkin olan Avar Türklerinin enstrümanları olduğunu göstermektedir.

L.Rosanyi, Macar Arkeolojisinde Hunlar, Avarlar, Macarlar adlı eserinde şöyle değerlendirmektedir;

“Bu eser muhaceret devrinden kalmış biricik musiki aletidir. 1933 senesinde SNOLZOK vilayetinde şimdiye kadar yalnız kısmen kazılmış bir mezarlıkta çıkmıştı. Bir Avar erkek iskeletin el kemikleri arasında bulunmuş, turna kemiğinden yapılmış bir çift kaval vardır. Ses deliklerinin sistemli sıralanışı (2-5) delik ve kemik işlemesinin ince ve muayyen olması çok yükselmiş bir tekniği gösteriyor. Benzerleri KAFKAS ve TÜRKİSTAN’DA ve bilhassa İTİL civarındaki halklar da bugün de bulunuyor. Bu suretle bu alt müzik folklor’unun güzel bir tabakası gibi URAL-ALTAYLILAR’ın yahut PRETÜRKLER’in en eski müşterek medeniyet mahsullerinden biridir.

Hilmi Göktürk’ün “Anadolu’nun Dağında Ovasında TÜRK MÜHRÜ” adlı eserinde bu konuda verilmiş olan bilgi önemlidir:

“Anadolu’nun bilhassa TRABZON ile ARTVİN vilayetleri çevresinde halen yaşayan ve halk arasında TULUM ismiyle anılan bu çalgı bile çok eski bir Türk icadıdır. Anadolu’daki TULUM çalgılarında görülen ÇİFT-DÜDÜK şeklinin aynısını, 1933 yılında Macaristan’ın Szolnok vilayetinde AVAR TÜRKLERİNE ait olduğu tespit edilen bir mezarda meydana çıkarılmış olmasıdır.

ÇİFT-DÜDÜK halen yine Türkistan’da yaşamakta olup, şimdiki KOŞNEY ismini taşımaktadır. Artvin çevresinde bilhassa çobanlar tarafından bugün dahi TULUM haricinde de ÇİFT-DÜDÜK kullanılmaktadır.

“Şişkinlik” manasına gelen TILIMOS/TULUM kelimesi dahi doğrudan doğruya Türkçe’den Yunanca’ya geçmiş bir kelimedir.

GÜRCÜLER

Tarihte Gürcistan denilen bölge batıda Eğer (Kolchida), kuzeyde Kafkasya sıra dağlarının orta kısmı, güneyde Ermenistan ve doğuda Kuzey Azerbaycan ile sınırlanmıştır. Suram dağlarının doğusunu, Güney Kafkasya’nın ortasını ve Kür ırmağı havzasını kapsar.

Gürcülerin ilk anayurtları olarak gördüğü Kardu’dan geldiği söylenir. Bilindiği gibi Kardular Güneydoğu Anadolu’da İskit Türklerinden kalma bir kavim olarak düşünülür. Gürcülerin etnik oluşumunda değişik oranlarda yerli Kafkasyalıların, Latinlerin, Yunanlıların, değişik bir çok dönemde buraya gelen Türklerin, kısmen Arapların ve İranlıların, Moğolların yer aldıkları kabul edilir.

Gürcistan M.Ö.5.y.y.da Romalılar tarafından işgal edilmiştir. M.S.III. yy.da ise Bizans ve İran arasında paylaşılmıştır. 643-645 yıllarında ise Gürcistan’a Araplar egemen olmuşlardır. Bütün bu devirlerde bölgeye çok sayıda Türk kavminin gelip yerleştiği bilinmektedir.

Hıristiyanlık Gürcistan’a 320-330 yılları arasında girmiştir. 9. yüzyıla kadar burada Antakya Kilisesi egemen olmuştur. Osmanlı egemenliği döneminde bir bölümü Müslümanlığa geçmişlerdi. Müslümanlığın merkezi Batum’du.

Bilindiği gibi anadil her şartta etnik kimlikle örtüşmez. Ülkemizdeki Gürcüler Müslüman’dırlar. Bütün Gürcüler Türkçe konuşur. Gürcüce unutulmaya yüz tutmuştur. Din, dil, kültür birliği Türk-Gürcü kaynaşmasını kolaylaştırmıştır.

1915 Rus savaşında Gürcüler tamamıyla Türklerin yanında büyük kahramanlıklar göstererek savaşmışlardır. Gürcülerle Türklerin Osmanlı’dan asırlar önce ne denli kaynaştıklarına dair yeterli bilgi Hollandalılar tarafından en ünlü otoritelere 30 yılda hazırlatılmış en temel kaynak eserlerden biri olan İslam Ansiklopedisinin 4. cildinde fazlasıyla mevcuttur. Gürcü-Türk kaynaşması tarihte eşine çok az rastlanan bir bütünleşmedir. Bu akrabalıktan öte yakınlığı belgeleyen bilgileri İslam Ansiklopedisinden aynen aktarmanın en doğru yaklaşım olduğu kanısındayız.

İslam hakimiyetinden sonra dahi zaman-zaman GÜRCİSTAN’IN MUHTELİF YERLERİNE YERLEŞEN HAZARLARIN, SONRADAN GELEN KIPÇAKLAR ile birlikte, gürcü kilisesi etrafında gürcü camiasına karışması, Müslüman müelliflerini onları da Gürcü addetmeye sevk etmiş ise de, Osmanlı müellifleri Gürcüler ile Türkleri tefrik etmeyi ihmal etmemişlerdir.

XIV.asrın ortalarına doğru İlhanlıların zayıf düşmesinden istifade ederek, GÜRCİSTAN istiklalini ilan etmek istemişse de, İlhanlılar ile Osmanlıları ayıran devir içerisinde KARAKOYUNLULAR, TİMUR VE AKKOYUNLULARIN NÜFUSU ALTINA GİRMİŞTİR. Bu devirlere ait Ermeni ve Gürcü vesikalarında GÜRCİSTAN’DA BÜYÜK PRENS MANASINDA ULUHAN GİBİ RÜTBELER İLE ATABAG, AĞA v.b. TÜRKÇE ÜNVANLARA SIK-SIK TESADÜF EDİLMEKTEDİR.

Süryani müelliflerden Mar Apas Katina’nın II. asırdan itibaren BULGAR TÜRKLERİ İLE MESKÛN GÖSTERDİĞİ VE SONRALARI HUN, HAZAR, AĞAÇERİ, SABIR VE KIPÇAK TÜRKLERİNİN YERLEŞİP OTURMASI İLE DAHA ZİYADE TÜRKLEŞEN TAO prensliğinin dahil bulunduğu Çoruh havzasındaki Smatshe-Saatabago krallığı BİR TÜRK-HIRİSTİYAN KRALLIĞI TEŞKİL EDİYORDU. Daha Tamara devrinde buralarda “İVANE ATABEGLİĞİ” gibi TÜRK-HIRİSTİYAN PRENSLİKLERİ KURULMUŞTU.

NUSAYRİLER

Nusayriler Hatay, Adana, Tarsus ve Mersin’de yerleşik büyük bir topluluktur. Nüfusları 1.000.000 tahmin edilmektedir. İnancın kurucusu Muhammed b.Nusayr-ul Abdiyyin Numayridir. Ancak Nusayriliği sistemleştirip yayan kişi olarak Hamdam büyük saygı görür.

Nusayriler kendilerini Alevi kabul ederler. Ancak Orta Anadolu Aleviliğiyle Nusayrilik çok farklıdır. Nusayrilerde cem yoktur. Kadın ibadetlere alınmaz. Kendi usullerine göre cami dışında namaz kılarlar, ramazan orucu tutarlar. 16 kutsal duaları vardır. Ali ve Hasan, Hüseyin sevgisi onları ilahlaştıracak derecededir. Gökyüzünde güneş Muhammed, ay Ali’yi temsil eder. Ay’a kötü söz söylemek, aya gidildiğine inanmak günahtır. Ali, Muhammed, Selman isimlerinin baş harflerinden oluşan AMS inanç şifreleridir. Ali, Hasan, Hüseyin dışındaki imamlara fazla ilgi göstermezler.

Nusayrilerin çoğunluğu kökenlerini Horasan Türklerine dayandırırlar. Kendilerini Harun Reşidi’nin yerine geçen oğlu Mutasım’ın Horasanlı bir Türk olan annesinin aşiretinin torunları kabul ederler. Nusayrilerin bu Türklerin torunları oldukları kaynaklarca doğrulanmaktadır. Nusayrilerin Türk kökenli olduklarını kanıtlayan bilgiler Türklük ve Anadolu bölümünde ayrıntılı olarak verilmişti. Bu bölümdeki ilgili sayfaların mutlaka okunması gerekir.

“Nusayrileri tarafsız ve ilim gözüyle tetkik etmiş olan antropolog Felix Von Luschan Nusayrileri Anadolu Alevileri ile birlikte tetkik eder.

“…onların ciddi ve sakin tavırları, somatolojik vasıfları baştan başa ve tamamen Lycia(Likya, Antalya ve hinterlandı) tahtacılarını andırır.

Gerek Anadolu’da gerek Hatay’da Aleviler başkalarıyla evlenmedikleri için onların kafa vasatileri 85den aşağı düşmemiş ve kendileri de tamamen fort brakisefal kalmış görünüyor.

Anadolu’da ve Hatay’da endis sefalik 85 etrafında olduğu halde, Arapların umumi endis sefaliği 72-75 arasındadır.

Bu ilginç verilere göre de Nusayriler Türk’tür ve Sami, Arap ırkından olmaları mümkün değildir. Zaten Araplığı kendileri de kabul etmemekte ve Türklüklerini savunmaktadırlar.

Nusayrilerin bir bölümü de kendilerinin Eti Türk’ü olarak kabul ederler. Nusayrilerin bölgeye Abbasiler zamanında yerleştirilmiş olduklarını doğrulayan ayrıntılı bilgiler Türklük ve Anadolu bölümünde verilmiştir.

Nusayrilerin Abbasiler döneminde yerleştirilmiş Türkler olduğu Halep Salnamelerine İbn-i Batuta, Bertrandan de la Braquire, Prof.Dr.M.Fuat Köprülü, Faberi Mesudi, İbn Havkal, Schlumberger, Ebi Ami Osman b.Abdullah b.İbrahim al TARSUSİ, G.Le Strange, Ramsey, Lebeau’nun eserlerine dayanılarak kanıtlanmıştır.

Prof. Hasan Reşit Tankut batılıların maksatlı olarak bölücülüğe zemin hazırlamak için Nusayrileri haçlı kalıntıları, Hıristiyanlar, Arap oldukları görüşünü yaydıklarını belirttikten sonra “ONLAR (Nusayriler) NE IRK,NE DİN, NE DE KÜLTÜR BAKIMINDAN BİZDEN BAŞKA İNSANLARDIR. YURTLARININ TOPOĞRAFYASI GİBİ IRKLARININ VE DİNLERİNİN KARAKTERİSTİKLERİ DE ONLARIN ANADOLU’YA BAĞLI OLDUĞUNU GÖSTERİR.” der.

“Arapça konuşan bir alevi köyünde bile Arapça konuşulurken dikkat edilirse konuşmanın umumi hafetinde Alpinlere mahsus fonemin hakim olduğu görülür. Bunun sebebi, tekellüm ile ırkın çözülmez bağlarla bağlı olmasıdır.” Dolayısıyla bu kabile göre Hatay Alevilerinin Arap olması mümkün değildir. Çünkü Araplar Ön Asya ırkı olan Alpin ırk grubuna girmezler.

Prof. Tankut Suriye’nin gerçek yerli halkının Arap olduğu görüşünü de reddeder. Doç. Dr. Mehmet Çelik de Arapların onlar için “Arabülmuarrebe” yani “Araplaşmış” halk dediklerini belirtmektedir. “Tarihte Suriye diye bir devlet hiç olmadı. En eski dönemlere baktığımız zaman orada Aramiler, Akadlar, İbraniler, Asurlular var. Makedonya kralı Büyük İskender’den sonra Romalılar geliyor. O dönemin hakim kültürü Helenistik. Emeviler döneminde bile Grekçe resmi yazı diliydi. Arapça halife Abdülmelik döneminde 7. yy.da resmi dil oldu. ROMA YIKILINCA BURAYA TÜRKLER GELDİ;  ÖNCE SELÇUKLULAR SONRA MEMLUKLULAR ARDINDAN OSMANLILAR. HEP ŞAM EYALETİ DİYE GEÇER… ARAP DEĞİLDİR SURİYE HALKI”

Sonuç olarak belirtmek gerekir ki, Nusayriler’in Abbasiler döneminde (9yn) Hatay, Adana, Tarsus, Mersinde yerleştirilmiş Oğuz Horasan Türkleri oldukları hiçbir kuşkuya yer vermeyecek kadar tarihi verilerler kanıtlanmış bir gerçektir.

Nusayriler de Alevi bir topluluk olarak endogamiye sıkı sıkıya bağlı kalmışlardır. Grup dışı evliliğe kapalıdırlar. 1000 yıldır ne dışardan kız almışlardır, ne de dışarıya kız vermişlerdir. Nusayriler endogami konusunda Anadolu’daki diğer Alevi gruplardan çok daha katıdırlar. Dolayısıyla Nusayriler ırki olarak Türklüklerini en saf olarak korumuş bir gruptur.

Bölge halkı bu öz be öz Türk gruba asırlardır olduğu gibi “Arap uşağı” “Fellah” demektedir. Bu bakış Nusayrilerde kimlikleri konusunda tereddüt yaratmaktadır. “Fellah” kelimesinin anlamı Arapça’da “Arap” değil “çiftçi”dir. Tarımla bahçe ziraatıyla uğraşan kimse demektir.

Hatay’ı kendi vilayeti olarak gören Suriye her yıl kendini Arap zanneden binlerce öğrenciyi kendi vatandaşı kabul ederek ve çok cazip imkanlarla Şam üniversitesinde eğitmekte Türk düşmanı olarak beyinlerini yıkamaktadır. Nusayriler öz kardeşlerimizdir, onları dışlamak bir yana kucaklamalıyız. Onlara “Arap uşağı” demekten derhal vazgeçmeliyiz.

ARAPLAR

Arapça konuşurlar ancak kendilerini Arap olarak görmezler. Kendi ifadelerine göre ataları Harun Reşid’in yerine geçen oğlu Mutasım’ın Türk annesinin Horasanlı kavimleridir. Tarihi veriler de grubun açıklamasını doğrulamaktadır.

Kaynak:
Ali Tayyar Önder, Türkiye’ nin  Etnik  Yapısı, Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler

3. baskı, Mayıs 1999, Ankara, Zirve Ofset.

~Kaynak: http://ahmetdursun374.blogcu.com/

Slayt İndirmek İcin

http://dosya.co/h85zlgc6ahme/delirmeye5kala.wordpress-_mis_gibi_yasamak.ppt.html

 

-mış Gibi Yaşamak Özeti – Dogan Cüceloglu

Korku içindeyiz. Sürekli birşeylerden korkuyoruz. Yarın gözümüzü ekonomik krize açıp bir anda borçlarımızın katlanmasından… Durakta beklerken bir bombayla paramparça olmaktan… Hiç beklemediğimiz bir anda işsiz kalmaktan… Tüm yaşamımızın bir anda değişmesinden… Çocuklarımıza karanlık bir dünya bırakmaktan… Korkuyoruz! Korktukça içimize kapanıyoruz, yalnızlaşıyoruz, mutsuzlaşıyoruz! Tam da mutsuzluğun dibine vurduğum birgünde bir kitapçı vitrininde karşılaştım Doğan Cüceloğlu’nu son kitabıyla. Kitap adıyla tavladı beni : Korku Kültürü! Kitabın alt başlığı adından bile güzel: Niçin Mış Gibi Yaşıyoruz? Psikoloji Profesörü Cüceloğlu ile TV8’de Cumartesi sabahları yayınlanan programının çıkışında konuştuk. Uzun ve epey öğretici konuşmanın sonunda anladım ki Türkiye’nin suyu hasta! Niye mi? İşte Doğan Cüceloğlu’nun ağzından nedenleri… Bir arkadaşım anlatmıştı. Japon balığı almış. İşten sonra evine gidip balığını seyrediyormuş. Şahaneymiş seyretmesi, böyle dalga dalga gidiyormuş balık. Ama bir süre sonra balık yan yatmış, debelenmeye başlamış. Kavanoza koyup deniz biyoloğu olan bir arkadaşına götürmüş. Biyolog incelemiş, demiş ki;
– İyi haberim var, kötü haberim var, hangisinden başlayayım?
– Hangisinden istersen
– İyi haberim balık hasta değil. Kötü haberim suyun hasta.
– Su hasta olur mu ya?
– Evet olur, iyi oksijen almıyor bu su. Bundan dolayı bir bakteri girmiş. Ve bu bakteri balığın sinir sistemini böyle etkilemiş.
– Ne yapmam lazım?
– Balığın suyunu değiştireceksin, bir de pompanı değiştireceksin.
Su değişince, pompa sistemi değişince gerçekten de balık iyileşmiş bir süre sonra. Yine şahane biçimde dalga dalga gitmeye devam etmiş!
Bizim suyun hastalığı ne peki?
Korku kültürü.
Korku kültürü kavramını biraz açabilir misiniz?
Korku kültürü yaşamda gücü temel olarak kabul eder. Hayatta en önemli şey güçtür. Bu nedenle yaşam sürecinin kendisini sıfırlar. Mutluymuşsun, coşkuluymuşsun, zevk alıyormuşsun hiçbir önemi yok. Seni güçlü kılıyor mu kılmıyor mu ona bakacaksın. Bu da sonuçlarla belli olur. Mevki edindin mi, para kazanıyor musun, şöhretli misin, göster bana! Böylelikle yaşamın bir süreç olarak değeri yok, güç temel değerdir. Güçlü olan haklıdır, çünkü o güçlüdür. Güçlü olanın denetleme hakkı vardır, çünkü o güçlüdür. Yönlendirir. Böylelikle tüm ilişkiler ve yaşam onun üzerine oluşmaya başlar. O nedenle böyle bir toplumda insan insana ilişki yoktur, güçlü güçsüz ilişkisi vardır. Kadın erkek ilişkisi yoktur, güçlü güçsüz ilşkisi vardır. Patron işveren ilişkisi yoktur, güçlü güçsüz ilişkisi vardır. Bir toplumda ‘Sen benim kim olduğumu biliyor musun?’ diye soruluyorsa o toplumda güçlü güçsüz ilişkisi vardır!
Korku kültüründe insanların ilk karşılaştıklarında akıllarından geçen şudur: Şimdi burada kimin borusu ötecek. O yüzden kolay kolay gülümsemezler, başka tarafa bakarak el sıkarlar. Yani diyor ki: Yersen, burada baba benim. Böyle durumlarda ben kendimi nasıl tanıtacağım. Profesör Doktor Doğan Cüceloğlu. Mutlaka mevkimi söyleyeceğim. Yani işte 15 kitap yazdım, tv programı yapıyorum, filan, filan… Bir kıdem listesi yapacağım sana güçlü olduğumu göstermek için. Çingeneler kavga ettiğinde bende bu var diye sende ne var diye atışırlarmış ya… Bizdekinin aynı. Adam kitap yazıyor, üzerine Prof bilmem kim diye titrini yazdırıyor, ne gerek var?

Korku kültüründe eşit ilişki yoktur, kim daha güçlü, kim daha üstün ilişkisi var. Daha evlenirken bu karı koca ilişkisinde kendini belli eder, ilk gece gözünü korkutuyor, ilk gece. Anne baba çocuk ilişkisinde de öyle.

Anne baba ilişkisinde nasıl?
Çocuk bir kere 0 – 7 yaş arasında müthiş bir mücadele veriyor.
Ne mücadelesi veriyor? Varolma mücadelesi veriyor. ‘Yemiyeceğim’ diyor, ‘Doydum’ diyor. ‘Yiyeceksin’ diye ağzına tıkıyoruz kaşığı. ‘Aç değilim’ diyor. ‘Hayır açsın’ diyoruz. Düşünebiliyor musun ya? Şu işkenceyi düşünebiliyor musun?

Geçen gün üniversite öğrencilerinden oluşan 70 kişilik bir gruba konuştum. Bir kız öğrencinin önüne gittim. ‘Merhaba’ dedim ama görüyorum nasıl korkuyor. İnşallah doğru cevap veririm kaygısı var yüzünde. ‘Sabahleyin karşılaşsak ben sana sorsam ‘Uykunu alabildin mi?’ diye. Uykunu alıp almadığını bilebilir misin?’ dedim. ‘Bilmem, belki’ dedi. Bu çok acı birşey. ‘Peki’ dedim ‘Senin uykunu alıp almadığını senden daha iyi bilecek kim var?’ Ona da cevap veremedi. Üniversite öğrencisi bu! Yandaki arkadaşa döndüm. ‘Aç mısın tok musun bilir misin?’ dedim. Cevap veremedi, ııığğğ filan yapıyor. ‘Senin aç ya da tok olduğunu senden daha iyi bilebilecek biri var mı?’ dedim. ‘Lokantacı ‘dedi. Bunlar üniversite öğrencisi! Bunlar bu kadar sınavdan sonra üniversiteye girebilmiş seçilmiş insanlar! Ama düşünün öyle bir yaşamı boşaltma durumu var ki çocuk aç mı uykusuz mu bilmiyor.

Ve ben psikolog olarak şunu söylüyorum. Bir insanın yaşamının temeli 0 – 7 yaş arasında atılıyor. Bir vatandaşın vatandaşlığının temeli de 0 ile 7 yaş arasında atılıyor. Neye benziyor bu biliyor musun, eğer siz bir çocuğa 0 – 7 yaş arasında Türkçe öğretemezseniz, ondan sonra da düzgün Türkçe konuşamaz, ona benziyor. Eğer çocuklarınıza 0 ile 7 yaş arasında vatandaş olma bilinci veremezseniz ondan sonra ikinci dil öğrenirmiş gibi zorlukla aksak öğreneceklerdir.

O zaman o üniversitelinin aç olup olmadığını bilmemesinin nedeni de annesinin çocukken aç olmadığı halde zorla yedirmesi mi? Onun adına kararlar vermesi mi?
Bu ufak bir örnek. Genel olarak çocuğa verilen mesaj önemli. ‘Sen küçüksün bilmezsin büyükler bilir. Sen kimsin ki…’ Bu genel mesaj yerleşince’ Ben kimim ki, otorite daha iyi bilir’ inancına dönüşüyor. Korku kültürünün özü bu! Öyle olunca yaşam tamamıyla gerçeğin araştırılması değil, özgürce bir yolculuk değil, bireylerin, grupların, cemaatlerin birinden daha güçlü olma mücadelesine dönüyor.

Türkiye’de siyasal anlamda yaşanan da bu değil mi?
Evet! İşte bu korku kültürünün aksi olan saygı kültüründe çok temel bir değer vardır. O da gerçeğe saygıdır. Üniversite neden vardır? Gerçeği keşfedip,öğrenip, yaymak için vardır. Oysa bu korku kültürünün umurunda değil. Korku kültüründe üniversite makam için vardır, mevki için vardır, daha güçlü olmak için vardır. Araştırma yapmaktan daha çok nasıl kulis faaliyetleriyle, ayak oyunlarıyla makam elde edileceği öğrenilir. Ayakta kalanlar, mevki, makam sahibi olanlar bunlardır. Ve bunlar bir öğrenci çok akıllı ve yetenikliyse korkarlar, onu asistan almazlar. Sadece üniversitelerde değil, hiçbir yerde çok akıllı adam istemezler Türkiye’de. Evet, çünkü tehlikesin. Ama ben 25 yıl yurtdışında bulundum. Orada adamın seni sevmesi veya sevmemesi üçüncü dördüncü derecede ilgilendiği birşey. ‘Sevmem ama harika bir kafası var, ondan dolayı buraya getirmek zorundayım’ diyor. ‘Arkadaşım olarak görmem ama hakkını veririm’ diyor.

Şöyle düşünmek lazım. Hepimiz bir ekibin parçasıyız. Ben şu çocuğun (parkta oynayan çocuğu işaret ederek) daha mutlu olmasının bir parçasıyım. Herkes böyle düşünmeli. O çocuk mutsuzsa emin ol şu veya bu şekilde o mutsuzluk benim hayatımı etkiler. Trafiği düşün, herbir kişinin araba kullanışının kalitesi diğerinin hayatını etkiler. Sarhoş ise, yorgun ise, hızlı ise trafikteki herkes etkilenir. Toplumda da öyle. Ben buna biz bilinci diyorum. Korku kültüründe biz bilincinin gelişmesi mümkün değil. Ya ben bilinci denilen arsız saldırgan kültür gelişir, ya da sen bilinci denilen ezik kişiliksiz kültür gelişir. Arsızlar ezikleri daha da eziyor yani o zaman? Zaten sen diyenler ‘Meee’ diyor, ‘Çoban yok mu? Uykum var mı yok mu bana söylesin, biri benim hakkımı korusun.’ Mesela sınıfa girin öğretmen olarak. Korku kültürüyle yetişmiş çocuğa güleryüzlü davranın, ‘Günaydın çocuklar nasılsınız?’ filan deyin. Üç dört ders sonra size parmak atmaya kalkarlar. Siz üzülürsünüz ben bunlara insan muamelesi yapıyorum, yaptıklarına bak diye. Size süratle öğretirler nasıl öğretmen olunması gerektiğini. Demek ki korku kültüründe korkutulma ihtiyacının giderilmesi için korkutan birisinin olması lazım. El ve eldiven gibi. Ve bu bir yaşam felsefesi. Mesela korku kültüründe yetişmiş kadınlar da korkutan erkek ister. Onları korkutmayana ‘Ne biçim erkek’ derler. Türkiye’de yüzde kaç korku kültürü hakim? Şimdi belirli bir azınlık grup var. İnsan hakları, çocuk hakları diyen, insanca bir yaşam isteyen, birbirlerine ‘Günaydın’ demek isteyen, trafik kurallarına uyan… Benim gördüğüm kadarıyla çok az… Ve bu insanlar çok yalnız. Eğer Türkiye’de uygar insan gibi yaşamaya çalışırsanız süratle kendinizi keriz olarak görürsünüz. O sınıfa girip de ‘Günaydın’ diyen öğretmenin durumuna düşersiniz. Başınıza gelmedik kalmaz yani? Kendinizi korursunuz ama o zaman da kendinize yabancılaşırsınız. Bir mutsuzluk yaşamaya başlarsınız. Ve altını çizmek lazım. Kimsenin kabahati yok. Kimse kötü niyetle yapmıyor bunu. Bildiği başka bir şey yok.
0 – 7 yaş aralığında bunu öğreniyor. Bildiğini de gelecek nesle bağırta çağırta aktarıyor. Bu böyle gidiyor. Nasıl ki alfabeyi değiştirmek için seferberlik yaptık, köy köy gezip anlattık. Bence bizim ana babalığı öğrenmemiz için de aynı şey lazım. Çok ciddi olarak ve bilimsel olarak. Ve bunu herhangi bir ideolojinin herhangi bir güç kapma yarışının parçası haline getirmeden yapmak çok önemli. Türk politika tarihinde korku kültürü ne kadar hakim? Hep korkutularak mı yönetilmiş Türkiye? Korku kültürünün dışında başka bir akım olmamış. Avrupa’nın yaşadığı aydınlanma, birey olma hakkı mücadelesi olmamış. İşte Atatürk devrimleriyle bunu yapmaya çalışmış. Fakat korku kültüründe yetişmiş insanlar onu da hemen bir canavar haline getirip iki kampa ayrılmış, hangisi güçlü olacak mücadelesi yapıyor. İki tarafında anlaştığı temel değerler nedir konusunda bir araştırma içerisine girmiş değiliz. Ben şimdi olanların hepsini korku kültürü içinde bir mücadele savaşı olarak görüyorum, Bu da bana acı veriyor. Bir de bu savaşın, bu en tepedeki güç savaşının bizlerde, sıradan insanlarda yarattığı korkular var. Herkes endişeli, kaygı içinde ve mutsuz.

Gerçeğe saygı bir değer olarak kurumlarda yaşamıyorsa o zaman benim çok dikkat etmem gereken şeyler var. Ailem var, işim var, düzenim var. Yaşamımı devam ettirmek için benim ya çok güçlü olmam lazım ya da çok güçlü bir ekibin parçası olmam lazım. Bütün mücadele böyle dönüyor şimdi Türkiye’de. Karşı tarafın hakları umurunda değil, zerre ilgilendirmiyor. Bir onların gözüyle bakayım diye kimse demiyor. Çünkü bakarsa gücünü kaybediverir. O yüzden herkes yüzde 100 haklı olduğunu iddia ediyor. O yüzden de diyalog imkanı ortadan kalkıyor. Diyalog imkanının olabilmesi için herkesin ‘Arkadaş sen de ben de farklı bakıyoruz ama müşterek bir gayemiz var’ diyebilmesi lazım. Müşterek kabul ettiğimiz kriterler olması lazım. Bu kriterler yok. O yüzden ben sana baktığımda acaba hangi taraftan diyorum. Sana da sormuyorum, güvenim yok, alttan alttan anlamaya çalışıyorum. Benim gördüğüm kadarıyla hem parti içi hem partiler arası politika güç mücadelesinden başka birşey değil. Kim mevkiye makama gelirse nemalanma durumu olarak görüyorum bunu. İçten içe hepimiz de bu böyle olur diye kabul etmişiz. O nedenle korku kültürünü bizim en önemli baş belamız olarak görüyorum. Henüz daha farkında değiliz nasıl ki balık suyun farkında değil, biz de korku kültürünün farkında değiliz.
Bizim de suyumuz mu hasta? Aynen öyle, akvaryumun suyu aynı olduğu sürece yeni balıklar koysan bile bir süre sonra onlar da hastalanır. Şimdi biz ne yapıyoruz, milletvekillerini suçluyoruz. Sanki onlar gökten zembille indi. Onlar da bizim balığımız! Peki suyu iyi etmek için ne yapmak lazım? Suyun ilacı ne? Değerler! İlk değer gerçeğe saygı. Anne baba olarak çocuğunun gerçeğine saygı duyacaksın. İkinci değer, gerçeğe sevgi. Anne baba olarak çocuğunu seveceksin. En önemlisi de yaşama saygı. Çocuğun kendi yaşamında kendisi olarak var olabilmesine saygı duyacaksın!

 

~Kaynak: http://ballicimcime.blogspot.com

 

 

Emile Durkheim – Sosyolojik Metodun Kuralları

EMİLE DURKHEİM (1858-1917)
Sosyolojinin asıl kurucusu olarak kabul edilen E. Durkheim Fransa’da Epinal Alsace-Lorraine’da doğdu. 1882’de Ecole Normale Supeieure adlı ünlü okulu bitirdi. Akademik kariyerine başladıktan onra 1884 de Fransa’da Bordeaux Üniversitesinde sosyal bilimci unvanı ile atanan ilk kişi olarak ders vermeye başladı. 1902’de Sarbonne Üniversitesinde çalışmalarına devam etti ve aynı üniversitede Eğitim ve Sosyl Bilim Profesörlüğüne atandı. En önemli Eserleri arasında İşbölümü (1893) Sosyolojik Yöntemin Kuralları (1895), İntihar (1897) ve Dini Hayatın İlkel biçimleri (1912) yer almaktadır.

Durkheim sosyolojiyi bağımsız bir disiplin olarak kurma ve ona bilimsel bir statü kazandırma konusundaki önemli katkılanndan dolayı sosyoloji tarihi içinde önemli bir yere sahiptir. Durkheim’in temel amacı sosyolojinin çalışma nesnesini ve ona uygun çalışma yöntemlerini tespit etmektir. Bir bilim dalı olarak sosyolojinin çalışma konusunun ne olduğu ve bunun hangi yöntemle incelenmesi gerektiğine dair yaptığı katkılar, onu sosyolojinin en önemli kurucularından bir olarak kabul edilmesine neden olmuştur. Onun toplum bilimin yöntemi, toplumsal işbölümü, sanayileşme, intihar, din ve ahlak konuları üzerine yaptığı çalışmalar sosyolojinin gelişiminde çok önemli bir yere sahiptir.

SOSYOLOJİK YÖNTEMİN KURALLARI
Durkheim’ın sosyolojik yaklaşım ve yöntemi önemli ölçüde pozitivist bir bilim anlayışını temsil etmektedir. Marx’ın aksine Durkheim, biyolojik benzeşmeye dayalı olarak parçaları arasında işlevsel karşılıklılık temelinde işbirliğinin var olduğu uyumcu bir toplum modeli ve buna uygun pozitivist bir yöntem benimser. Durkheim sosyolojik yöntemin kuralları çalışmasına, sosyolojinin çalışma nesnesinin ne olduğu sorusuyla başlar. Ona göre sosyolojinin çalışma konusu toplumsal olgulardır. Sosyolojik yöntemin kuralları çalışması, bu toplumsal olgunun ne olduğu, bu toplumsal olgulann gözlemine ilişkin kuralları, normal ile patolojik olanın ayrımına ilişkin kuralları, toplum tiplerinin belirlenmesine ilişkin kuralları, toplumsal olguların açıklanmasına ilişkin kuralları ve sosyolojik kanıtlamaya ilişkin kuralları içermektedir.

Toplumsal olgular bireyin bilinçleri dışında varolan, kendine özgü bağımsız bir gerçekliğe sahip ve kendilerini bireye zorla kabul ettiren olgulardır.

Durkhiem’e göre sosyolojinin çalışma konusu toplumsal olgulardır. Toplumsal olguyu diğer olgulardan (evrenin olgularından) ayıran temel olarak iki ayırıcı niteliği vardır:
Birincisi, toplumsal olgular bireylerin bilinçleri dışında var olur. Durkhiem toplumu bütün olarak analiz ettiği için, bireysel temelde, bireylerin bilinçleri temelinde analize karşı çıkmaktadır. Sosyolojik açıklama bireysel güçlerin dışında kolektif güçlerle ilgilidir. Çünkü ona göre toplumsal olgular bireylere indirgenemeyecek kolektif bir niteliğe (şile, din, mesleki örgütlenme) ve kendine özgü bağımsız bir gerçekliğe sahiptir ve bireylerin dışında vardır.
İkincisi, toplumsal olgular kendilerini bireylere zorla kabul ettirir. Kolektif nitelikleriyle bireylerin dışında var olan toplumsal olgular bireyler üzerinde baskıcı ve sınırlandırıcı bir güce de sahiplerdir. Örneğin, din toplumsal bir olgu olarak bireyin dışında kolektif bir niteliğe sahiptir. Mümin dinsel yaşamına ait sahip olduğu inanç ve uygulamaları kendi bilinci dışında hazır bulmuştur. Aynı şekilde bireyler aile kurumu içinde eş, koca, kardeş olarak çeşitli görevleri yerine getirirler. Bireyler bu roller aracılığıyla aile kurumunun işlevselliğini sağlamaktadır. Aile bireyin dışında var olan, insanların istemi dışında buyurucu ve kısıtlayıcı yönüyle bireye varlığını kabul ettiren toplumsal bir olgudur (gerçekliktir)
Durkheim toplumsal olguları maddi ve maddi nitelikte olmayan toplumsal olgular olarak iki şekilde sınıflandırır. Bu ayrım aynı zamanda temel gerçeklik düzeyini sınıflandırma biçimidir. Gerçekliğin düzeyini maddi toplumsal olgulardan başlatır. Maddi toplumsal olgular toplum, toplumun yapısal bileşenleri (kilise, devlet gibi) ve toplumun morfolojik (nüfus dağılımı, yerleşim düzeni) bileşenleridir. Maddi olmayan toplumsal olgular ise ahlak, kolektif bilinç, kolektif temsiller ve kolektif eğilimlerdir. Maddi olgular maddi olmayan toplumsal olguları etkilemektedir .

Toplumsal olguların gözlemine ilişkin kurallar: Durkhiem’e göre, toplumsal olguların gözlemlenmesine ilişkin en temel ilke onları nesnelermiş gibi ele alma gerekliliğidir. Bu ise üç kurala bağlıdır: Birincisi, bir toplumsal olguyu ele alırken ilk önce her türlü peşin hükümden sistematik olarak kopmak gerekmektedir. Örneğin, devlet, demokrasi, aile gibi olgular hakkında bazı fikir ve duygulara sahip olabiliriz. Aslında bu olgular hakkında karmaşık ve belirsiz bilgilere sahip olduğumuz için onları bir nesne gibi ele almamız gerekmektedir. Bu olguları bilimsel olarak ele almak için ilk fikirlerimizden ve ön yargılarımızdan kurtulmamız şarttır. İkincisi, bir sosyolog mutlaka ele aldığı toplumsal olguyu tanımlamak durumundadır. Durkheim, bunun yanı sıra bu tanıma uyan ve ilişkili olan bütün olgular gurubunun araştırmaya istisnasız dahil edilmesi gerektiğini düşünmektedir. Örneğin, suç olgusunu anlamak istiyorsak ceza olgusunu da araştırma sürecine dahil etmemiz gerekmektedir. Üçüncüsü, Durkheim’e göre, toplumsal olguları araştırmaya girişirken bu olguları kendi tekil ve değişken görünümlerinden soyutlayarak incelenmeyi sağlayacak bir bakış açısı benimsenmelidir. Örneğin, aile konusu incelenmeye başlanırken onu farklı aile türleriyle karıştırmamak için nesnel bir ölçüt olarak ailenin hukukça düzenlenmiş yapısı veya miras hukuku referans alınabilir .

Normal ile patolojik olanın ayrımına ilişkin kurallar: Durkheim’e göre, sıralanan bu kurallara bağlı gözlem faaliyeti birbirinden birçok açıdan farklı iki olgu kategorisini bir araya getirmektedir. Birinci kategori makul olması gereken normal olguları, diğer kategori ise olması gerekenden tamamen farklı olan patolojik olguları içermektedir. Durkheim’da normallik genellik ölçütüne göre tanımlanmaktadır. Bir olgunun normal sayılmasının temel nedeni onun sıklığıdır. Örneğin, suçun patolojik bir olgu olduğu hemen kabul edilebilir. Ancak Durkheim’ın bakış açısıyla suç, her toplumda sıklıkla görüldüğü (yaygın) ve kaçınılmaz bir olgu olduğu için normal sayılmalıdır. Yine de Durkheim’a göre bu açıklamadan suçun ve suçlunun cezalandırılmayı hak etmediği sonucunun çıkarılmaması gerektiğini vurgular. Suçun ve cezanın bir toplum için normal bir olgu olarak ele alınması toplum üyeleri arasında toplumsal bağların güçlenmesine hizmet etmesinden kaynaklanmaktadır. Daha açık bir ifadeyle Durkheim’a göre belirli bir oranda seyreden suç normal, belirli bir oranın dışında seyreden suç ise patolojik (topluma zararlı) olarak kabul edilmelidir. Suç kolektif bilincin yasaklamış olduğu bir davranış olmakla birlikte toplum açısından pozitif işlevleri bulunmaktadır. Örneğin, suç toplumda hangi davranışların hoşgörü ile karşılanacağını hangi davranışların cezalandırılacağını belirler. Bu bakımdan ortalama oranda seyreden suç da ceza da her sağlıklı toplum için işlevseldir. Ancak, suç belirli bir toplum tipinde ortalama oranlardan saparsa anormaldir (patolojiktir) Sonuç itibarıyla Durkheim, toplumsal olgulann toplumun sürekliliğinin sağlanması açısından ne tür işlevlere sahip olabileceğini normal ve patolojik kategorik ayrımıyla ortaya koymaktadır.

Durkheim’e göre, bir toplumsal olgu ele alınırken peşin hükümlerden kopmalı ve olgu mutlaka tanımlanmalıdır.

Toplumsal olgular toplumun sürekliliğinin sağlanması açısından sahip oldukları işlevlere göre normal ve patolojik olgular olarak ikiye ayrılır.

Bir toplumsal olgunun nedenleri yine başka toplumsal olgularda aranmalı ve nedensel olarak açıklanmalıdır.

Toplumsal olgular topumun ihtiyaçlarının karşılanması açısından sahip oldukları işlevler açısından da araştırılmalıdır.

Toplum tiplerinin belirlenmesine ilişkin kurallar: Durkheim toplumları karmaşıklık derecesine göre sınıflandırmaktadır. Benzer olan toplumları belirli gruplara ayırmaktadır. Sınıflandırmaya tek parçalı toplumlardan başlar. Ona göre, tek parçalı (yalınç) toplum daha önce hiçbir parçalanmanın izini taşımayan, sadece var olan haliyle tek bir parça olan toplumdur. Örneğin, ilkel toplumlar (horde) hiçbir farklılaşmanın olmadığı toplumdur. Bu toplumdan (horde) sonra, içine birçok aileyi alan klan gelir. Durkheim, horde’lerin birleşmesiyle oluşan klanı tarihsel olarak bilinen en basit toplum olarak sınıflandırmaktadır. Diğer toplumların sınıflandırılmasında da aynı ilke (karmaşıklık ilkesi) ve yöntemi kullanır. Klanlarında özlerini değiştirmeden yan yana gelmesi çok parçalı toplumları meydana getirir (ör. Avustralya kabilleri). Çok parçalı toplumların birleşmesinden de daha üst ve farklılaşmış toplumlar meydana gelir. Siteleri bu toplumlara örnek olarak verebiliriz .

Toplumsal olguların açıklanmasına İlişkin kurallar: Durkheim’a göre, toplumsal bir olgunun açıklanmasının temel ilkesi şudur: Bir toplumsal olgunun nedeni ancak başka bir toplumsal olguda aranmalıdır. Onun toplumsal olguları açıklarken nedensel ve işlevsel olmak üzere dikkate aldığı iki farklı yöntem vardır. Bu yöntemlerden birincisinde; toplumsal olguların nedenleri yine başka toplumsal olgularda aranmalı ve nedensel olarak açıklanmalıdır. Diğer bir deyişle, bir toplumsal olguyu açıklamak onu zorunlu olarak ortaya çıkaran önceki olguyu ortaya çıkarmaya bağlıdır. Başka bir ifadeyle Durkheim toplumsal olguların nedenlerinin toplumsal ortamda aranması gerektiğini düşünmektedir. Yani sosyoloji bilimi açıklamak istediği olguların nedenini incelediği toplumun yapısında aramalıdır. Bu yaklaşım bir olgunun nedenini geçmişte arayan tarihsel açıklamanın karşısında yer almaktadır . Bir olgunun nedeni tespit edildikten sonra açıklanacak olgunun işlevi ve yararlılığı araştırılmalıdır. Yani ikinci yöntem olarak, toplumsal olgular topumun ihtiyaçlarının karşılanması açısından sahip oldukları işlevler açısından araştırılmalı ve toplum açısından işlevlerine bakılmalıdır. Buradan da anlaşılacağı üzere Durkheim işlevselci (fonksiyonalist) olarak adlandırılan bir toplum modeli benimsemiştir. Durkheim’ın işlevselci toplum modeli modern sosyolojinin gelişimini derinden etkilemiştir. Durkheim’ın işlevselci yaklaşımı özellikle modern sosyolojinin en önemli yaklaşımlarından biri olarak kabul gören yapısal işlevselciliğin gelişiminde önemli bir rol oynamıştır.
Sosyolojik kanıtlamaya ilişkin kurallar: Durkheim’a göre, bir olgunun başka bir olguya neden olduğunu kanıtlamanın tek yolu olayların aynı zamanda birlikte meydana gelip gelmediklerine bakmaktır. Ancak sosyolojik olguların incelenmesinde tam olarak deneyleme yöntemini kullanmak mümkün değildir. Bu nedenle, Durkheim’a göre, toplumsal olguların incelenmesinde birlikte değişim yönteminin kullanılması daha güvenlidir .

 

Eğer toplumlar bilimi diye bir şey varsa, bunun, geleneksel önyargıların basit bir yorumundan ibaret olmadığını, fakat şeyleri, sıradan insana göründüklerinden farklı biçimde gösterdiğini bilmek gerekir. (s. 7)
 
Bir şeyin normal karakteri ile bunun uyandırdığı itici duygular bir arada bulunabilir. (s. 9)
 
Toplumun gerek kendi kendisini, gerekse onu çevreleyen dünyayı tasavvur ediş tarzını kavramak için ele alınması gerekli olan şey, bireylerin doğası değil, toplumların doğasıdır. (s. 22)
 
Gerçek olan her şeyin kendisini empoze eden, hesaba katılması gereken ve nötralize edilebilse bile hiçbir zaman tümüyle ortadan kaldırılamaz olan bir doğası vardır. (s. 29)
 
Kolektivite tarafından tesis edilen bütün inançlara ve bütün davranış tarzlarına kurum adı verilebilir. Böyle olunca da sosyoloji şu şekilde tanımlanabilir: kurumların, onların ortaya çıkışının ve işleyişinin bilimi. (s. 30)
 
Hayatının daha ilk günlerinden itibaren çocuğu belirli saatlerde yemeye, içmeye, uyumaya, sakin ve itaatli olmaya zorlarız.
 
Çocuğun üzerinde her an hükmünü icra eden baskı, onu tıpkı kendi imajına göre şekillendirmeye yönelik toplumsal çevrenin baskısıdır ki, bunun temsilci ve araçları öğretmenlerle ana babalardır. (s. 41)
 
…bir fenomen ancak toplumun bütün üyelerini ya da hiç değilse çoğunluğunu kapsadığı ve dolayısıyla genellik arz ettiği taktirde kolektif olabilir. (s. 44)
 
Birey üzerinde dış bir baskı icra etmeye muktedir olan ya da ayrıca bireysel tezahürlerinden bağımsız, kendine özgü bir varlığı olup, belirli bir toplum çerçevesinde genellik taşıyan, sabit ya da sabit olmayan her yapma tarzı toplumsa olgudur. (s. 49)
 
İlk ve en temel kural, toplumsal olguları şeyler gibi ele almaktır. (s. 51)
 
…iyi olan, şeylerin mahiyetine uyandır. (s. 53)
 
…toplum, bir fikrin gerçekleşmesinden başka bir şey değildir. (s. 59)
 
Madem ki şeylerin dışı bize duyum tarafından verilmiştir o halde, özet olarak şöyle denebilir: bilim, nesnel olmak için, duyumsuz meydana gelmiş olan kavramlardan değil, duyumdan hareket etmek zorundadır. (s. 85)
 
Metot, normal tipin daha önceden saptanmış olması halinde işe yarayabilir. (s. 109)
 
Bir yapı, ne kadar sağlamca belirginleşmişse her türlü değişime o kadar direniş gösterir. (s. 117)
 
Mükemmellik, tanımı gereği, her türlü sınırlamadan kaçar. (s. 122)
 
Her birey bir sonsuzdur ve sonsuz tüketilemez. (s. 129)
 
Basitlik sözcüğü, ancak tam bir parçalar yokluğunu dile getirdiği taktirde belirli bir anlam taşır. (s. 133)
 
Şeylere duyduğumuz ihtiyaç, onların şu ya da bu olmasını sağlayamaz. (s. 142)
 
…hükûmete, kendisine gerekli olan otoriteyi kazandırmak için bu otoriteye ihtiyaç duymak yeterli değildir. (s. 143)
 
…bir toplumsal fenomenin açıklanmasına girişildiği zaman, onu meydana getiren etkin nedenler ile fenomenin ifa ettiği fonksiyonu ayrı ayrı ele almak gerekir. (s. 148)
 
Bir toplumsal olgunun belirleyici nedenini bireysel bilinç halleri arasında değil, ondan önceki toplumsal olgular arasında aramak gerekir. (s. 166)
 
Toplumsal bir olgunun fonksiyonunu bu olgunun herhangi bir toplumsal amaçla olan ilişkisinde aramak gerekir. (s. 167)
 
Toplumsal olgular şeylerden ibarettirler ve şeyler olarak ele alınmaları gerekir. (s. 206)
 
Türkçeleştiren: Enver Aytekin
Sosyal Yayınlar

2. Baskı, Ekim 1994

 

~Kaynak: http://www.yorumla.net, http://sozriko.blogspot.com

 

Stratejik Derinlik, Ahmet Davutoğlu

 
Stratejik Derinlik, Türkiye’nin Uluslararası Konumu, Ahmet Davutoğlu, Küre Yayınları, 2004 – İSTANBUL

Türkiye’nin uluslararası konjonktürde stratejik analizi

Uluslar arası ilişkiler alanını da bünyesinde barındıran sosyal nitelikli çalışmalar temelde beş boyutludur: Tasvir (betimleme), açıklama, anlama, anlamlandırma ve yönlendirme. Aslında bütün bu süreci bir bütün içinde görmek gerekmektedir. Derinliğe sahip stratejik bir analiz yapabilmek için, aldatıcı görüntülerin tesiri altında kalınmaması gerekir. Analiz edilen stratejik parçalar sistematik bir bütün içinde yorumlanmalı ve bu bütünden tekrar anlamlı parçalara dönülebilmelidir. Türkiye’nin stratejik konumunun analizini hedefleyen her çalışma bu metodolojiyi göz önünde bulundurmalıdır. Türkiye’nin coğrafi derinliğini kavramaya çalışmak birçok kara ve deniz havzasını doğrudan ilgilendiren kapsamlı bir stratejik alan üzerinde analiz yapabilmeyi ve ilişki – bağlantıları görebilmeyi gerektirmektedir.


Dinamik bir değişim süreci geçiren toplumların önünde temelde üç farklı psikolojiye dayanan üç alternatif vardır: Birincisi; statik bir tavrı benimseyerek uluslar arası yapının dinamizminin geçmesini beklemek ve bütün tanımlama ihtiyaçlarını uluslar arası sistemin istikrara kavuşmasına kadar ertelemektir. İkincisi; uluslar arası dinamizminin akışına kendini kaptırmaktır. Üçüncüsü; kendi dinamizmini uluslar arası dinamizmin potasında bir güç parametresi haline dönüştürebilme çabası içine girmektir.
KAVRAMSAL ve TARİHİ ÇERÇEVE
Tüm sosyoloji ve strateji çalışmalarında temel soru gücün tanımı, tezahürleri ve eksen değişimi ile ilgili olmuştur.
Bir ülkenin uluslar arası ilişkilerindeki göreceli ağırlığı ve gücünü güç parametreleri belirlemektedir. Bu güç denkleminin unsurları; sabit veriler (coğrafya, tarih, nüfus ve kültür) ve potansiyel verilerdir (ekonomik, teknolojik ve askeri kapasite). Bu denkleme stratejik zihniyet, stratejik planlama ve siyasi irade güç çarpanları olarak eklenir.
Bütün bu etkenleri ve çarpanları bir maestro edası ile ahenge sokacak bir stratejisyen, siyasi irade yoksa, taktik nitelikli tek tek başarılar nihai savaşın kazanılmasına yetmez. Gelecek ufuk derinliğine sahip ülkeler ise siyasi öncüleri belirlenmiş gündemlerin esiri olmazlar. Siyasi irade yetersizliği ile gündeme anlık tepkiler oluşturan ülkeler atak belirleyici değil, savunmacı ve tepkicidirler.
Doksanlı yıllardaki istikrarsız koalisyon hükümetlerinin kısa dönemli değişken manevraları strateji eksikliği doğurmuştur. Türk dış politikasının en önemli zaaflarından birisi stratejik ve taktik adımlarının tutarlı bir teorik çerçeve içinde terkip edilememiş olmasıdır. Tek düzeleşmiş ve resmileşmiş strateji analizleri, kendi kendini sınırlayan bir kısır döngüye dönüşebilir.
Türkiye’de gözlenen stratejik teori yetersizliği aynı zamanda siyaset teorisyenleri ile siyaset yapımcıları arasındaki kurumsal kopukluğunda bir işareti sayılmalıdır. Yakın geçmişimizde “ya mutlak hakimiyet ya da mutlak terk” politikası manevra alanlarını daraltmıştır. Bir ülkenin stratejisinin tek eksenli bir dış tehdide göre tanımlamak ufuksuzluk, iç tehdide göre tanımlamak ise stratejik dış rakiplere koz ve kaynak sağlayan bir zaaftır.
Soğuk Savaş sonrası uluslar arası sistem, konumları itibariyle  stratejik ve taktik manevra kabiliyetlerine göre dört farklı kategoriye ayrılabilir. Süper devletler, büyük devletler, bölgesel güçler ve küçük devletler. Süper güçler ancak başka bir süper güçle dengelenebilirken; büyük devletler süper güçlerin taktik adımlarını, bölgesel güçler hem süper güçlerin hem de büyük devletlerin parametrelerini göz önüne alarak, küçük devletler ise ancak stratejik planlamaların çatıştığı dar alanlarda esneklik kazanabilmektedirler.
Güçler dengesi günümüzde BM Güvenlik Konseyi ile dengelenirken bu yaklaşımın G-8’e kaydırılmasında, Almanya’nın BM Güvenlik Konseyinde bulunması ve G-8’in bu tür operasyonların finansmanında daha etkin olabilecek ülkeleri bünyesinde barındırması önemli rol oynamaktadır. G-8 sistemi ile BM Güvenlik Konseyi arasındaki yapı çelişkisi sürdükçe uluslar arası sistemin istikrara kavuşması güçtür.
TEORİK ÇERÇEVE  : KADEMELİ STRATEJİ VE HAVZA POLİTİKALARI
Politik yapıların fiziki çevre şartlarıyla olan ilişkisini inceleyen bir çok düşünür olagelmiştir. Ratzel’in “(Lebenstraum) Hayat Sahası Teorisi”, Kjellen’in “Bir Organize Olarak Devlet”, Mackinder’in “kara hakimiyet (heartland) teorisi”, Spykman’ın “kenar kuşak teorisi (Rimland)”, Alfred Mahan’ın “deniz hakimiyet” ve A. P. De Seversky’ın “hava hakimiyet” teorileri bunların başlıcalarıdır.
Türkiye jeopolitik açıdan tüm bu teorilerin merkezi konumunda bulunmaktadır. Soğuk savaş parametrelerinin yok olduğu yeni uluslararası çevre içinde Türkiye’nin jeopolitik rolü yeniden yorumlanmalıdır. Çünkü jeopolitik konum başlı başına bir değer değildir. Bu konuma uygun tarzda ortaya konan bir dış politika stratejisinin etkin aracı olması halinde değer kazanır. Jeopolitik konum, artık sınırları müdafaa dürtüsünün yönlendirdiği bir statükoyu muhafaza stratejisinin aracı olarak görülmemelidir.
Türkiye’nin gelecek yüzyıla yönelik dış politika stratejisi güç merkezleri ile ilişkilerin alternatifli tarzda yeniden düzenlenmesi ve uzun dönemli kültürel ekonomik ve siyasi bağların sağlamlaştırıldığı bir bölgesel etki alanı “hinterland” oluşturulması şeklinde özetlenebilir.
Türkiye bu dış politika stratejisini üç önemli jeopolitik etki alanı içinde taktik önceliklere dayandırmak zaruriyeti ile karşı karşıyadır.
1. Yakın Kara Havzası    : Balkanlar – Ortadoğu – Kafkaslar
2. Yakın Deniz Havzası    : Karadeniz – Adriyatik – Doğu Akdeniz – Kızıldeniz – Körfez – Hazar Denizi
3. Yakın Kıta Havzası    : Avrupa – Kuzey Afrika – Güney Asya – Orta ve Doğu Asya
YAKIN KARA HAVZASI
Balkanlar : Türkiye’nin Balkanlardaki siyasi etki temeli Osmanlı bakiyesi Müslüman topluluklardır. Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Sancak, Kosova ve Romanya’daki Türk ve Müslüman azınlıklar ise Türkiye’nin Balkan politikasının önemli unsurlarıdır.
    Türkiye Balkanlardaki kısa ve orta dönem dış politikasının iki önemli hedefi Bosna ve Arnavutluk’un istikrarlı bir yapı içinde güçlendirilmeleri ve bölgedeki etnik azınlıkları güvenlik şemsiyesi altına alacak bir uluslararası hukuk zemininin oluşturulmasıdır. Bu hukuki zemin içinde Türkiye Balkanlardaki Müslüman azınlıklar ile ilgili meselelerde müdahale etme hakkını kazanacak bir garanti elde etme hedefini sürekli gözetmelidir.
Kafkaslar: Türkiye’nin NATO’ya girerek Soğuk Savaşın Batı cephesinde yer alması, Türk – Sovyet sınırını NATO – Varşova Paktı sınırı haline dönüştürerek Kafkaslar ile Doğu Anadolu’nun suni bir perde ile bölünmesine yol açmıştır.
Bölgedeki Rus – Ermeni yakınlaşması her an yeni stratejik hassasiyetler doğuracak niteliktedir. İran’ın bölgeye yönelik politikaları da Türk – Azeri, Rus – Ermeni ilişkilerinde belirleyici ve dengeleyici bir unsur olmaktadır.
Azerbaycan Türkiye için en önemli stratejik müttefiktir.
Ortadoğu    : Ortadoğu batılılarca önce 19.yy. da Balkanları da içeren bir tanımlamayken, şimdi İslam dini etrafında oluşan jeopolitik bir birim olarak tanımlanmaktadır.
Kara ve deniz bağlantıları açısından bölgenin en avantajlı coğrafyalarından birine sahip olan Türkiye bu meselede de artan bir stratejik önem kazanmıştır. Bugün, bölgenin önemli siyasi gelişmelerinde Kafkas petrol havzası, güneydoğu su havzası ve Musul/Körfez petrol havzası arasındaki iç bağımlılık ilişkisinin önemli bir payı vardır. Gerek doğu-batı, gerekse kuzey-güney geçiş ve aktarım yollarının merkezinde yer alan Türkiye bu konumun getirdiği avantajları sağlam ve uzun vadeli bir stratejik planlama ile değerlendirme meselesi ile karşı karşıyadır.
Komşu ülkelerle ilişkiler    : Türkiye’nin bölgesel anlamda daha büyük ölçekli dış politika ufuklarında açılması öncelikle yakın kara havzası ile irtibatını sağlayan sınır komşuları ile olan ilişkilerini yeniden düzenlemesine bağlıdır. Yakın sınır komşuları ile sürekli bunalımlar yaşayan bir ülkenin bu sınırları aşan bölgesel ve kültürel politikalar üretebilmesi imkansızdır.
    Komşu ülkelerle ilişkilerde yaşanan bu gerilimleri aşabilmek için yapılması gereken şey bu ülkelerle ilişkileri rejimler ve bürokratlar arasındaki uzun ve çetin süreçten çıkararak, toplumlar arası ilişkilerin yoğunlaştığı ekonomik ve kültürel unsurların ağırlık taşıdığı daha geniş bir zemine yaymaktır.
    Komşularımızdan kaynaklanan dış politika riskinin azaltılması için karşılıklı bağımlılık düzeyini yükseltecek adımlar atılması belli bir hareket alanı sağlayacaktır.
YAKIN DENİZ HAVZASI
    Anadolu – Balkan eksenindeki bir ülkenin gerçek anlamda güçlü olması ancak ve ancak bu ekseni çevreleyen deniz ve su yollarında hakimiyet sağlaması ile mümkündür.
    Soğuk savaş dönemi yapılanmasında Türkiye, kıyı ülkelerinin tümünün (SSCB, Romanya, Bulgaristan) karşı blok içinde yer almaları dolayısıyla Karadeniz’de bir nevi kuşatılmışlık psikolojisinin tesiri altında kalmıştır. 
Karadeniz ve Tuna su yolunun Türkiye’nin toplam ihracatındaki payı % 6 toplam ithalatındaki payı ise % 7 civarında kalmıştır. Tuna su yolunun Türk deniz ulaşımındaki payının % 1’in altında kalması Türkiye’nin kuzey hattını ne derece ihmal ettiğinin önemli bir göstergesidir. Türkiye’nin en uzun kıyı şeridi Karadeniz’de olmasına rağmen 120 milyon tonluk yükleme ve boşaltma kapasitesinin % 25’i Akdeniz’de % 21’i Ege’de  % 41’i Marmara’da sadece % 13’ü Karadeniz’dedir.
    Türkiye, Karadeniz’i iç steplere bağlayan su yollarının ekonomik açıdan değerlendirilmesi yapılarak sınır ötesi deniz ulaşımı konusunda teşvik edici tedbirler alınmalı, bu su yollarındaki ulaşıma elverişli projeler geliştirilmelidir.
    Varşova Paktının ve SSCB’nin dağılması ile Karadeniz’de kendi dışında kalan kıyıdaş unsurların ortak bloku karşısında ilk defa yalnızlıktan kurtulması Boğazlar üzerindeki tek taraflı blok baskısını ortadan kaldırmış ve Türkiye’yi Karadeniz’in en geniş kıyıya sahip ülkesi konumuna getirerek hem genel uluslar arası ve bölgesel dengeler, hem de Boğazlar açısından önemli bir diplomatik avantaj sağlamıştır.
    Montrö’nün öngördüğü çerçeveden sapmadan, Türkiye’nin ticari ve kültürel merkezi olan İstanbul’un güvenliği ile Boğazların statüsü arasındaki bağımlılığı göz önünde bulunduracak şekilde Türkiye’nin denetiminin artırılması öncelikli hedef olmalıdır.
    Ege Adalarının yoğunluklu bir şekilde Yunanistan’ın elinde bulunması, Türkiye’nin yakın deniz havzası politikalarının en önemli darboğazını oluşturmaktadır.
    Balkanlar ile Ortadoğu arasında  etkileşim ve geçiş alanı üzerinde bulunan Ege ve Kıbrıs meselesi, bölgeler arası etkileşimin artması ile sorun diğer bölgesel meselelere eklemlenmeye başlamıştır. Kıbrıs ve Ege meselesinde Türkiye’nin sadece bir Ege ülkesi değil, daha genel bir çerçevede Adriyatik’ten İskenderun körfezine ve Süveyş kanalına kadar uzanan bölgede bir doğu Akdeniz ülkesi olduğu gerçeği göz önünde bulundurulmak zorundadır.
    Ortadoğu, Doğu Karadeniz, Ege, Süveyş boğazı, Kızıldeniz ve Körfez üzerinde stratejik hesaplar yapan hiçbir küresel ve bölgesel güç; jeostratejik önemi nedeniyle öne çıkan Kıbrıs adasını ihmal edemez.
    Türkiye gibi, Fırat – Dicle su yolları ile Mezopotamya havzasının (Basra körfezi – Hint havzası) kuzeyinde bulunan bir ülkenin bu havzanın denize açılım noktalarına ilgisiz kalması düşünülemez.
    Hazar denizi ise, Türkiye’nin Orta Asya’ya açılmasındaki kilit deniz havzasıdır. Türkiye’nin Orta Asya ülkeleri arasında her türlü işbirliğini teşvik etmemesi, İran’ın ve Rusya’nın bölge ülkeleri ile olan ilişkilerine uzak kalması, durumunda Sovyet İmparatorluğunun Rusya İmparatorluğu olarak dönüşünü izlemek ile Hazar denizi havzasından uzaklaşmasına neden olacaktır.
YAKIN KITA HAVZASI
Türkiye, Trakya üzerinden bir Balkanlar, kuzey kıyı şeridi ile bir Karadeniz, Erzurum yaylası üzerinden bir Kafkas, Harran üzerinden bir Mezopotamya ve Ortadoğu, Güney deniz şeridi ve İskenderun Körfezi üzerinden bir Doğu Akdeniz ülkesidir.  Avrupa gerek coğrafi gerekse tarihi derinlik açısından birinci derecede önem taşıyan yakın kara havzası niteliği taşımaktadır. Coğrafi ve tarihi parametreler açısından bakıldığında Türkiye Avrupa kıtasının ve tarihinin tabii bir parçasıdır.
    Türkiye’nin yakın kıta havzası stratejisinin yeniden tanımlama ihtiyacı hissedilen en önemli ayağını Asya oluşturmaktadır. Asya’nın Türkiye için özellikle jeopolitik ve jeokültürel açıdan ne anlam ifade ettiği pek de açık bir şekilde ortaya konamamıştır. Soğuk savaş sonrası en yoğun değişim geçiren kıta olan Asya küresel ilişkiler çerçevesinde, Türkiye’yi küresel ve bölgesel güçlerle ortak çıkarları olan stratejik konumuyla yakından ilgilendirmektedir.
    Türkiye’nin dış politikasında en ciddi ihmale uğramış kıta bağlantısı Afrika dır. Türkiye hala bakir kaynaklara sahip olan bu kıtayı küçümsememelidir. Türkiye’nin BM genel kurulundaki destek arayışlarında, kurulda Afrika ülkelerinin ağırlığı hissedilebilir olmasına rağmen ciddi bir yalnızlık yaşaması bu zaafın bir sonucudur.
    Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren kıtalararası etkileşim bölgeleri; Atlantik havzası, Doğu Avrupa ve Ural stepleri, Kuzey Afrika ve Batı Asya (Ortadoğu) başlıklarıyla ele alınabilir.
    Soğuk savaş döneminde stratejik kaderini Atlantik havzası ile bütünleştiren Türkiye, Atlantik eksenli iç rekabet unsurları arasındaki dengeleri kollayan ve doğabilecek rekabet merkezlerinden herhangi biri ile tümüyle cepheleşmeyi engelleyen bir diplomatik tavrı geliştirebilmesi riskleri azaltacaktır.
    Klasik Alman ve Rus etki alanı politikaları ile kendi yakın kara havzası olan Balkanlar ve Kafkaslarda yüzleşmek zorunda olan Türkiye bu yakın kara havzaları üzerindeki politikası ile Doğu Avrupa ve Ural stepleri derinliğinde gerçekleştirebileceği politikalar arasında uygulama ve zamanlama açısından stratejik bir uyum sağlamak zorundadır.
    AB sürecinin dışına itilerek Doğu Avrupa’dan uzaklaştırılmaya çalışılan Türkiye’nin yeni sömürgeci bir dalga ile Kuzey Afrika’ya yönelecek bir AB etkinlik alanı karşısında bu bölgeden de kopması, Türkiye’nin Akdeniz ülkesi kimliğinde ciddi zaafların doğmasına yol açar.
    Batı Asya (Ortadoğu) bölgesi, bölgenin bizatihi Türkiye’nin yakın kara havzası içinde yer alması; Türkiye’nin doğrudan müdahil olduğu yakın deniz havzalarının kıyı hatlarını ve hinterlandını bünyesinde barındırması; bölge üzerinden kıta bağlantılarının sağlanabilmesi ve gerek Asya gerek Afrika derinliğine yönelik politikalarda önemli bir geçiş alanı oluşturması nedenleriyle önem arz etmektedir.
UYGULAMA ALANLARI – STRATEJİK ARAÇLAR VE BÖLGESEL POLİTİKALAR
Türkiye’nin stratejik bağlantıları ve dış politika araçları:
NATO    : 2. Dünya savaşından bu yana gelişmeler göstermiştir ki ABD’nin küresel düzendeki merkezi konumunun anahtarı Avrasya stratejisidir. ABD’nin hegemonik düzen jeopolitiği; soğuk savaş sonrası düzende de bir güçler dengesi içinde etkisini sürdürmeye devam edecektir. BM böylesi bir dengeleyici ve belirleyici konumun meşruiyet altyapısını sağlarken, NATO vurucu gücünü ve askeri garantörlük kurumunu oluşturacaktır.
Türkiye –ABD ilişkilerinde yaşanan bunalımlı dönem ve sürekli tırmanan gerilimler NATO’yu Türkiye’nin Batı dünyası ile olan ilişkilerindeki problemlerin NATO üyesi Avrupa ülkelerinde önemli ölçüde etkilemesi, Türkiye-ABD ilişkisinin Türkiye-NATO ilişkilerinin ana eksenine oturması sonucunu doğurmuştur.
Türkiye, Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan tıkanmaların alternatifi olarak, Türkiye-ABD ilişkilerini öne çıkarmaya ve NATO ile olan ilişkilerini bu eksene dayandırmaya çalışırken, ABD, özellikle Balkanlar, Doğu Avrupa ve Ortadoğu bölgelerinde bazı Avrupa ülkeleri ile olan ilişkilerini Türkiye faktörü ile aşmaya ve Türkiye-ABD ilişkilerini bir taraftan NATO’nun küresel ve bölgesel misyonlarının bir aracı, diğer taraftan da NATO’nun ortak alanı dışında kalan Amerikan stratejik çıkarlarının tamamlayıcı bir unsuru olarak görmeye yönelmiştir.
Birçok NATO üyesi ülke, Türkiye’yi hala bir stratejik ortak olarak değil, ucuz insan gücü icap ettiğinde kullanılabilecek bir destek, stratejik bir kaynak gibi görmekte ve Türkiye’yi Avrupa içinde müdahil bir konumda tutmaktansa Ortadoğu operasyonlarında aktif hale gelecek belirsiz bir statüde bekletmeyi uygun görmektedir.
Türkiye, NATO’nun yeniden yapılanmasında, kendisine Doğu Avrupa içinde özel bir konum kazandıracak öncelikler almaya çalışmalıdır.
AGİT : Soğuk savaş döneminden soğuk savaş sonrası döneme kendisi dönüştürerek giren, Türkiye’nin kuruluşundan beri üye olduğu örgüt olan Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı (AGİT)’nın sürekliliği ve kapsamlılığı bu örgütün uluslar arası ilişkilerin realist ve idealist boyutlarına cevap verebildiğini göstermektedir.
AGİT’in insan hakları, demokratikleşme ve temel özgürlükler gibi küresel sorumluluk alanları, bu konuda sıkıntılı bir geçiş süreci yaşayan Türkiye’nin iç siyasi parametreleri ile uluslar arası bağlantıları arasında karşılıklı bir etkileşim alanı oluşturmaktadır. Türkiye’nin kendine güvenen ve kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan adımları atması durumunda, AGİT bünyesindeki rolü pekişerek artacaktır.
 Ayrıca, kuzey-güney kutuplaşmasında bir bağlantı ülkesi olan Türkiye G-8 ülkeleri dışında kalan G-20 ülkeleri arasında yegane AGİT üyesi ülke pozisyonuyla güney ülkelerinin AGİT nezdindeki temsilciliği konumunu kazanabilir.
İKÖ : 1. Dünya savaşı ile İslam dünyası Avrupa topraklarından çekilerek, Avrupa kıtası boyutunu kaybetmiş ve bir Afro-Asya olgusu olarak görülmeye başlanmıştır.
 İslam kimliği Avrasya derinliğinde Türkiye açısından  bir tehdit değil önemli bir stratejik imkan oluşturmaktadır. Bu bölgelerde Slav ve Rus etkisini kıracak en önemli unsur İslam kimliğinin sağladığı karşı kültürel direniş gücüdür. Avrasya derinliğinde Türk kökenli Müslüman unsurların İslam dünyası içinde etkin bir hale gelmesi, Türkiye’nin  bu dünya içinde de gerek kurumsal gerek siyasi etkinliğinin artması anlamına gelecektir.
Türkiye şu ana kadar uyguladığı politikalarda ECO ve İKÖ açta olmak üzere İslam dünyasındaki uluslar arası örgütleri gerçek bir işbirliği alanı olarak görmektense diğer uluslar arası aktörler ile olan ilişkilerinde pazarlık gücünü yükselten bir destek unsuru olarak değerlendirdiği intibaını vermiştir. İKÖ’nün en ciddi zaafı, olayları geriden takip etmesi ve reaksiyoner nitelikli tepkiler göstermesidir.
ECO (Ekonomik İşbirliği Örgütü): Türkiye’nin Asya derinliğine yönelik olarak soğuk savaş sonrası dönemde giriştiği ilk teşebbüs Türkiye, İran ve Pakistan’ın üye olduğu ECO’nun Orta Asya ülkelerini ve Afganistan’ı içine alacak şekilde genişletilmesidir. ECO, özellikle Sovyetlerin dağılmasından Orta Asya ülkelerini de içine alarak Avrasya dengelerini tümüyle etkileyebilecek bir görünüm kazanmıştır.
ECO’nun etkin bir örgüt olarak tekrar devreye girebilmesinin öncelikli şartı tekil siyasi iradeler ile ortak ekonomik çıkar arasında rasyonel bir bağ kurulabilmesidir.
KEİ (Karadeniz Ekonomik İşbirliği): Soğuk savaş sonrası dönemde Türkiye’nin en köklü değişim yaşadığı deniz havzası Karadeniz olmuştur. Soğuk savaş döneminde, Türkiye dışındaki bütün Karadeniz ülkeleri doğu bloku içinde yer alırken, bu dönem sonrasında, hem bölgesel işbirliği hem de Türkiye’nin yakın kara ve deniz havzalarına dönük politikası açısından ciddi bir stratejik açılım potansiyeli doğmuştur.
Hızlı bir ivmeyle kurulan KEİ, özelikle doksanlı yıllarının ikinci yarısından itibaren etkinliğini önemli ölçüde kaybetmeye başlamıştır. Bu ivme kaybının en temel sebebi üye ülkelerin örgütü kalıcı faktörlere dayalı aksiyoner nitelikli bir yapı olarak değil konjonktürel ihtiyaçlara cevap verebilecek reaksiyoner bir yapı olarak görmeleridir.
KEİ’nin kontrolsüz genişlemesi ve KEİ bünyesinde AB’deki Alman-Fransız eksenine benzer bir Türk-Rus ekseninin sürükleyici bir lokomotif olarak devreye sokulamamış olması, başarısızlığın sebepleri olarak değerlendirilebilir.
D-8 ve Asya-Afrika  bağlantıları : D-8, iç politikadaki çekişmeler eksenine oturtulması ve kısa dönemli bunalımların etkisi altında kalınması nedeniyle stratejik bir araç olarak daha su yüzeyine çıkmadan atıl bir hale getirilmiştir.
G-20 : Üçüncü Dünya ülkelerinin borç stoklarının dayanılmaz ölçülere ulaştığı, finansal araçlar kullanılarak yapılan manipülasyonlarla çok büyük ölçekli kaynak ve güç aktarımının yapılabildiği bir ortamda uluslar arası düzenin istikrara ve düzene kavuşması çok güçtür. Hiyerarşik gerilimleri yumuşatıcı muhtemel G-20 benzeri örgütler böylesi bir konjonktürde özel bir konum kazanacaklardır.
G-20’nin üyelik kompozisyonu Türkiye’ye bu alanlarda önemli bir açılım imkanı sağlayacaktır. Güney Doğu ülkeleri nezdinde itibar sağlayacak bir yaklaşım Türkiye’nin genel uluslar arası itibarını olduğu kadar Kuzey ve Batı ülkeleri nezdinde önemini de arttıracaktır.
Uluslar arası ekonomi-politikte görülen yeni dönüşümler ve jeoekonomik kaynak paylaşımı bölgeler açısından ele alındığında uluslar arası rekabetin sürdüğü alanlar itibariyle 21. yy. başlarında bir Asya, sonlarında ise bir Afrika yüzyılı olmaya aday görünmektedir. G-20’nin üyelik kompozisyonu Türkiye’ye bu alanlarda önemli bir açılım imkanı sağlamaktadır.
STRATEJİK DÖNÜŞÜM VE BALKANLAR
Balkanlar jeopolitiğinin dayandığı iki temel eksenden Drava – Sava ekseninin merkezi Hırvatistan ve Sırbistan arasında kalan Bosna-Hersek’te; Sırbistan, Makedonya, Bulgaristan ve kısmen de Yunanistan arasında kalan Morava – Vardar ekseninin merkezi ise Kosova’dır.
Bosna ve Kosova bunalımlarını tırmandıran sistemik çelişkiler üç ana başlık altında ele alınabilir; (1) ABD-Avrupa/Almanya arasındaki küresel çıkar çelişkisi, (2) Avrupa içinde İngiltere/Fransa, Almanya ve Rusya arasındaki kıta ölçekli çelişkiler, (3) Güç-eksenli bu çelişkilerin uluslar arası hukuk ve örgütler düzeyinde yol açtığı çelişkiler.
Bosna ve Kosova bunalımları neticesinde ABD, Orta ve Doğu Avrupa’da doğrudan müdahil konumdadır ve bu konum bölge problemlerini Amerikan stratejisinin doğrudan unsurları halinde dönüştürmektedir.
Bunalımları kendi stratejileri için bir çarpan olarak kullanmak isteyen güçlerin müdahalesi sonucunda imzalanmış olan Dayton Anlaşması, gerek anayasal çerçeve gerekse reel askeri ve stratejik durum açısından ciddi boşluklar barındırmaktadır. Bosna devletinin sınır bütünlüğü zikredilmekte fakat ne bunu koruyacak olan Bosna ordusunun alacağı yapı ortaya konmakta, ne de cumhuriyet statüsü tanınan Sırpların tek taraflı bir kararının uluslar arası müeyyidesi belirtilmektedir. Bunun tek garantisi anlaşma sonrasında Bosna’ya yerleştirilen NATO ülkeleri ağırlıklı uluslar arası güçtür.
Balkan kuşağında yaşayan toplulukların iç güvenliklerinin sağlanması, kültürel varlıklarının muhafazası, ekonomik ve sosyal altyapılarının güçlendirilmesi, kuşak üzerindeki topluluklar arasındaki iletişimin arttırılarak sürdürülmesi Türkiye’yi bölgede hem barış hem de gerginlik konjonktöründe güçlü kılacaktır.
ORTADOĞU : EKONOMİ – POLİTİK VE STRATEJİK DENGELERİN KİLİDİ
Ortadoğu sadece ticari ve doğal kaynak aktarım hattı olarak değil, doğal kaynak stoku olarak da başlı başına önemli bir stratejik konum kazanmıştır. Ortadoğu’nun dünya petrol rezervlerinin önemli bir bölümüne sahip olması bölgenin stratejik yapılanması ve gerek küresel gerekse bölgesel güçlerin bu yapılanma içindeki pozisyon alışlarında önemli bir etki yapmıştır ve yapmaya devam edecektir.
ABD, Avrupalı güçlere kıyasen petrole daha az bağımlı olmakla birlikte, petrolün bu gücünün kaynağını kontrol etmedikçe uluslar arası ekonomi-politik rekabetin ritmini tutamayacağını fark etmiştir.
Su meselesinin gündeme getirildiği dönemler incelendiğindeyse, bu dönemin bölge içi dengelerin yeniden şekillendirildiği savaş-barış süreci dönemleri ve bölgeler arası etkileşim ve zamanlama meselesi olduğu gözlemlenmektedir.
ABD’nin kurmaya çalıştığı yeni düzen açısından Körfez savaşı incelendiğinde, üç ana hedef görülür; (1) Yeni dünya düzeninin ABD’nin üstleneceği garantörlüğe etki eden operasyonel maliyet ile uluslar arası ekonomi-politik güç dengesi meselesi, (2) Çift kutuplu yapıya göre şekillenmiş bölgesel dengelerin yeniden kurulması, (3) İsrail’in uzun dönemli güvenliğinin bir daha tehdit edilemeyecek şekilde sağlanması.
Bölge içi denge denklemine bakıldığında, Ortadoğu jeopolitiğinin en temel coğrafi denge mekanizmasını Mısır-Türkiye-İran hassas dengesinde aramak gerekir. Bölgede uzun süreli bir barışın en temel şartlarından birisi bu üç ülkenin rasyonel bir zeminde işbirliği içine girmesidir.
    Bölge bunalım kaynaklarından biri olan İsrail-Filistin meselesi incelendiğinde görülür ki;  her şeyden önce batılılar tarafından Avrupa coğrafyasında Yahudi-Hıristiyan çatışması olarak algılanan Yahudi meselesi, Müslüman-Yahudi meselesine dönüştürülerek Ortadoğu’ya ihraç edilmiştir. İsrail’in ulus-devlet olarak ortaya çıktığı tarihe kadar İslam coğrafyasında böyle bir mesele söz konusu olmamıştır.
İsrail devletinin kuruluşu Atlantik ekseninin ve bu eksendeki kozmopolit yapının eseridir. İsrail’in öncelikli hedefi uluslar arası Yahudi finans gücünün de desteğini alarak kendi nüfus bölgesini oluşturmaktır. Ayrıca İsrail ekonomi-politik güç merkezinin  Asya’ya doğru kaymakta olduğunun farkındadır ve bu nedenle Çin, Hindistan ve Endonezya gibi nüfus açısından Asya’nın en büyük ülkeleriyle yönelik diplomatik bir atağa geçmiştir.
İsrail Ortadoğu barış süreci ile elde ettiği kazanımları elden çıkarmadan Kudüs üzerindeki egemenliğini sürdürecek bir formül arayışındadır. Genelde Kudüs özelde de Mescid-i Aksa meselesi çözülmedikçe Filistin ve Ortadoğu meselesinin de çözülmesi çok güçtür.
Türkiye’nin bu karmaşık Ortadoğu yapılanması sürecinde diplomatik başarısı, iyi niyet ilişkileri seyrinde devam eden Pakistan’la ya da Çin’le yürütülen ilişkilerde değil, Yunanistan, Suriye, İran, ABD ve Almanya ile yürütülen ilişkilerde belli olacaktır.
Türkiye bu ilişkiler ağında, Araplarla olan tarihi psikolojik rahatsızlıktan sıyrılmalı, Arap toplumlarını bir kategoriye indirgeyen genellemeci ve yüzeysel yaklaşımdan kaçınmalıdır. Zaruri olarak çıkabilecek bir kutuplaşma karşısında da bölgede Arap olmayan diğer unsur olan İran ile ilişkilere özen göstermelidir.
Türkiye’nin bölgede karşılaştığı diğer bir problem olan Kuzey Irak meselesinde; Kürt nüfusun yayıldığı coğrafya göz önüne alındığında, bu coğrafyanın kendi içinde jeopolitik bir bütünlük oluşturması güç bir geçiş alanı oluşturduğu değerlendirilebilir. Bütünlük oluşturulamaması nedeniyle de istikrarsızlık kaynağı olmaktadır. Kürt nüfus bu stratejik oyunda sürekli mağdur haline gelmektedir. Filistin-petrol denklemine oturtulan Ortadoğu meselesi, Kürt-su denklemine dönüştürülmeye çalışılmaktadır.
Ortadoğu politikasında başarılı olabilmek için; psikolojik engeller aşılmalı, bölgesel problemleri yakından takip eden derinlikli projeksiyonlarla değerlendirebilen araştırma merkezleri enstitüler kurulmalı; küresel dengeler ile bölgesel reelpolitik arasında sağlıklı bir irtibat kurulmalı, bölgeyi bütünüyle kuşatacak projeler üretilmeli; karşı milliyetçi bloklaşmalar engellenmeli; odaklanmış tepkiler azaltılmalı; etkin, aktif ve inisiyatif gücü yüksek bir yaklaşım benimsenmeli; yatay ilişkilere ve iletişime ağırlık verilmeli; her şeyden önce Ortadoğu’yu Araplardan oluşan bir problem bölgesi olarak gören basitleştirici yaklaşım terk edilmelidir.
AVRASYA GÜÇ DENKLEMİNDE ORTA ASYA POLİTİKASI
Orta Asya doğal kaynak açısından, içinde barındırdığı insan unsurunun değerlendirme potansiyelini çok aşan bir kapasiteye sahiptir.
Orta Asya ekonomi-politik etkileşimlerinde söz sahibi olmak isteyen ülkeler ABD, Rusya, Çin ve AB içinden bölge ile tarihsel emelleri olan Almanya’dır. SSCB’nin dağılmasıyla, bir süper güç yerine daha küçük ölçekli aktörlerin sahneye çıkması Orta Asya’ya yönelik iştahların kabarmasına neden olmuştur.
Türkiye’nin bölge ile ilişkisi hazırlıksız yakalanmış olma ile neticelenmiştir. Modern Türk diplomasisi kökenine gidildiğine daha çok Avrupa merkezli büyük güçlerin diplomasi kulvarlarına ayarlı bir seyir takip etmiştir. Bu stratejik bakış, ideolojik tavırla da ilgilidir. Batılılaşma tecrübesi ve bu tecrübenin öngördüğü Avrupa’ya dönük politika oluşturma çabası genelde Asya özelde Orta Asya’yı ikincil plana itmiştir.
Türkiye diğer bölgesel politikalarda olduğu gibi, Orta Asya ile ilgili politikalarda da ABD-AB dengesini tekrar ayarlama ihtiyacı ile karşı karşıyadır.
AVRUPA BİRLİĞİ : ÇOK BOYUTLU VE ÇOK DÜZLEMLİ BİR İLİŞKİNİN TAHLİLİ
AB-Türkiye ilişkilerini anlamlandırmada karşılaşılan üç problem şunlardır. (1) iki statik yapının varsayımı, (2) İlişkinin tek yönlü seyrettiği yanılsaması, (3) İlişkilerin tek düzlemde seyreden bir nitelik taşıdığı varsayımı.
Türkiye’nin gelecekte AB ile diplomatik/siyasi düzlemde yürüttüğü ilişki sürecinde karşı karşıya kalacağı problem; AB’nin ortak dış politika yapımındaki bölgesel tercihler ile Türkiye’nin sürdüre geldiği tercihleri arasında uyum meselesi olacaktır. Karşımızda tek bir batı bulunmadığı gibi her zaman tek Avrupa da olmayacaktır. Bütün bütünleşme çabalarına rağmen karşımızda her zaman iç çelişkilere ve çıkar çatışmalarına yol açabilecek güçlü ulusal stratejilerin de yer aldığı bir Avrupa diplomasi geleneği vardır.
Gümrük birliği ile Türkiye’yi ekonomik hinterlandı içinde tutan AB, Türkiye’nin demografik gücünün serbest dolaşım hakkı ile Avrupa üzerinden baskı yapmasını engellemeye çalışmakta ve ekonomik rasyonaliteye ve kendi ilan ettiği evrensel değerlere aykırı jeokültürel bir dışlama politikası takip etmektedir. Ekonomik olarak Avrupa’ya tek taraflı olarak eklemlenmiş ancak jeokültürel olarak dışlanmış bir Türkiye, cepheleşme, bütünleşme sarkacının içine alınmaya çalışılmaktadır. Bu kıskacın stratejik bir çıkmaza dönüşmemesi Türkiye’nin çeşitlendirilmiş bir yakın kıta havzası politikasını uzun dönemli bir stratejik planlama çerçevesinde devreye sokabilme kabiliyetine bağlıdır.
Önümüzdeki yirmi yıllık dönemde Doğu Avrupa ile tümüyle bütünleşmiş bir AB karşısında, Türkiye’nin yalnızlaşmasını engelleyecek alternatif kıta havzası politikaları oluşturularak her türlü alternatife açık bir manevra alanı geliştirilmesi zorunluluğu Türkiye’nin yakın gelecekteki en temel stratejik parametrelerinden birisi olacaktır.

A

Açığa Satış İşlemleri: Açığa satış; yatırımcının elinde karşılığı bulunmamasına rağmen fiyatların ileride düşeceği beklentisiyle menkul kıymetin satışını gerçekleştirmesi, kıymetin teslim zamanı geldiğinde ise kıymeti piyasadan alıp teslim etmesi işlemidir.

 

 

Açık Piyasa İşlemleri (APİ) (Open Market Operations): Para politikası uygulaması çerçevesinde, merkez bankaları bünyesinde para miktarının artırılıp azaltılması amacıyla, hazine kağıtlarının alım ve satımının (kesin alım, kesin satım, geri satım vaadiyle alım (repurchase agreements), geri alım vaadiyle satım (reverse repurchase agreement)) yapılması işlemleridir. Bankalararası Para Piyasası işlemleri de “Açık Piyasa İşlemleri” kapsamı içerisindedir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası bünyesinde bu tür işlemler, Açık Piyasa İşlemleri ve Para Piyasası Müdürlükleri tarafından yürütülmektedir.

 

 

Açık Pozisyon (Short Position): Döviz, altın, menkul kıymet gibi bir finansal araç üzerinden sahip olunan varlıkların aynı cinsten yükümlülükleri karşılayamayan kısmıdır. Örneğin 10 milyon ABD doları yükümlülüğe karşı 5 milyon ABD doları varlık bulunduruluyorsa aradaki 5 milyon ABD doları, açık ABD doları pozisyonunu ifade eder.

 

 

Akreditif: İhraç edilen malların bedellerinin ödenmesi konusunda belirli şartların yerine getirilmesi halinde ödemenin yapılacağına ilişkin bir çeşit teminattır. Akreditif işlemlerine bankalar veya diğer finans kurumları aracılık etmektedir. Bu doğrultuda, akreditif, finans kurumlarının belirli bir süre için, belirli bir miktar ve üçüncü bir kişi lehine yabancı ülkedeki bir muhabir bankaya kendi nezdinde kredi açması için gönderdiği bir tür teminat mektubudur.

 

 

Aktarım Mekanizması: Para politikası araçlarına yönelik alınan kararların çeşitli kanallarla toplam talebi ve bu şekilde üretim, tüketim ve istihdam gibi reel ekonomik aktiviteleri etkilemesini sağlayan mekanizmadır. Kısa vadeli faiz oranlarını para politikası aracı olarak kullanan merkez bankalarının faiz kararları ekonomiyi temel olarak dört kanal aracılığıyla etkilemektedir. Kısa vadeli faiz oranına ilişkin alınan kararlar; beklentiler, faiz, varlık fiyatları ve döviz kuru yoluyla tüketici ve üreticilerin harcama, tasarruf ve yatırım kararlarını şekillendirmekte ve bu süreç toplam talebi, dolayısıyla da ekonomik aktiviteyi ve enflasyonu etkilemektedir.

 

 

Alım Opsiyonu (Türk Dil Kurumunun İktisat Terimleri Sözlüğü’nde ‘Call Optionın Türkçe karşılığı olarak yer alan ifade): Opsiyon, sahibine, opsiyona konu olan kıymeti, kontratta yazan fiyattan, kontrat vadesinde herhangi bir yükümlülük doğurmadan alma hakkı verir. Bu tür bir mali araçta, vadede, opsiyona konu olan kıymetin fiyatı kontrat fiyatının altında gerçekleşirse opsiyon sahibi bu hakkını kullanmaz ve işlemini daha düşük olan piyasa fiyatından gerçekleştirebilir.

 

Alış (Bid): Piyasa katılımcılarının, piyasada işlem gören değerleri (döviz, menkul kıymet gibi) almaya istekli oldukları fiyattır.

 

 

Alış – Satış Farkı (Spread): İşlem gören herhangi bir kıymetin, alış ve satış fiyatı arasındaki farkı ifade eder.

 

 

Analitik Bilanço/TCMB Analitik Bilançosu: Analitik bilanço genel bir ifade ile bilançonun aktif ve pasif kalemlerinde yer alan hesapların birbiriyle netleştirilerek uygun bir gruplama altında toplulaştırıldığı bilançodur. TCMB Analitik Bilançosu ise, TCMB bilançosunda yer alan kalemleri toplam olarak düzenlerken para politikasının etkin işleyişinde geçerli kalemleri dikkate alan ve ayrıntıları içermeyen bilançodur. Para politikasının işleyişine uygun olarak toplulaştırılmış ‘Aktif Kalemler’ başlığı altında ‘Dış Varlıklar’ ve ‘İç Varlıklar’ yer alırken ‘Pasif Kalemler’ başlığı altında ise ‘Toplam Döviz Yükümlülüklerimiz’ ve ‘Merkez Bankası Parası’ yer almaktadır.

 

 

Arakazanç Ticareti (Türk Dil Kurumunun İktisat Terimleri Sözlüğü’nde ‘Carry Trade’in Türkçe karşılığı olarak yer alan ifade): Daha düşük getiri sağlayan bir para biriminden borçlanarak alınan krediyi daha yüksek getiri sağlayan bir para birimine yatırım yaparak değerlendirmektir.

 

 

Arbitraj: Herhangi bir menkul kıymetin, dövizin veya malın bir piyasadan alınıp diğer bir piyasada satılarak (kıymetler birbiri ile değiştirilerek) risksiz bir şekilde kar edilmesi işlemidir. Arbitraj işlemleri piyasalar arasındaki fiyat farklılıklarının azalmasına yol açar. Günümüzde iletişim teknolojisinin artması ve bilgiye ulaşma maliyetinin düşmesi ile piyasalar arası fiyat farklılığı son derece düşük olmakta, ortaya çıkan farklılıklar anlık olarak bu tür işlemlerle ortadan kalkmaktadır.

 

 

Ayı Piyasası (Bear Market): Fiyatların düştüğü piyasaları ifade eder.

 

B

Bankalararası Para Piyasası: Bankalar arasında kısa vadeli fonların alınıp satıldığı piyasalardır. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası bünyesinde aynı adla işlem gören piyasada bankalar kendilerine tanınan limitler çerçevesinde, önceden belirlenen vadelerde TL alım-satım işlemi gerçekleştirmektedirler. Bu piyasada, TCMB aracı konumu üstlenmekte olup (blind broker) alım-satımı gerçekleştiren taraflar birbirlerini bilmeden TCMB üzerinden (TCMB’yi taraf kabul ederek) işlemlerini gerçekleştirmektedirler. Para politikası uygulamasında önemli bir fonksiyona sahip olan bu piyasada TCMB doğrudan faiz belirleyerek kısa vadeli faizleri yönlendirebilmekte ve son kredi mercii fonksiyonunu yerine getirmektedir. TCMB dışında, bankaların kendi aralarında bu tür işlemleri gerçekleştirdikleri ikincil piyasalar da mevcuttur.

 

 

Banknot: Taşıyana, üzerinde yazan miktarın ödenmesinin, çıkaran kuruluş tarafından garanti edildiği faiz taşımayan kıymetlerdir. Yasal ödeme aracıdır. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası TL Banknot basmaya yetkili tek kurumdur.

 

 

Basit Faiz: Bir yatırımın, yatırım dönemi süresince sadece anaparasının kazandığı faiz oranıdır.

 

 

Baz Puan (Basis Point): Faiz oranlarındaki değişimi ifade eden bir ölçüm birimidir. Noktadan sonraki 4 üncü haneye karşılık gelir (0.0001). Örneğin fazi oranının % 65.25’den % 66.75’e yükselmesi durumunda 150 baz puanlık bir artış söz konusudur. Diğer bir deyişle baz puan % 0.01’e karşılık gelmektedir.

 

 

Benchmark (Ölçüt): Ölçüm ve karşılaştırma kriteri anlamında kullanılmaktadır. Örneğin portföy yönetiminde, benchmak portföy, bu yapı dışında oluşturulan portföylerin performans (getiri ve risk anlamında) başarısının ölçümüne esas alınan portföydür. Diğer bir örnek; benchmark menkul kıymetler, piyasada yeterince likiditeye sahip, ihraç eden kurum tarafından bu özelliğinin devam ettirilmesi söz konusu olan ve piyasada benzer ihraçlar için bir referans teşkil eden kıymetlerdir.

 

 

BIS (Bank for International Settlement): Parasal ve finansal istikrarı sağlamaya yönelik olarak merkez bankaları ve diğer kurumların kendi aralarındaki işbirliğini artırmak amacı ile kurulmuş uluslararası bir organizasyondur. 1930 yılında kurulmuş olup, İsviçre’nin Basel kentinde yerleşiktir. Sermayesi altın frank şeklinde ifade edilmekte olup, 1 altın frank 0.29 gram altını temsil etmektedir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 5000 altın frank ile bankanın hissedarıdır.

 

 

Bileşik Faiz: Bir yatırımın yatırım dönemi boyunca kazandığı faizin de yeni yatırım döneminde yatırıma tabi tutulması sonucu elde edilen getiriyi gösteren faizdir. Diğer bir deyişle faizin de faiz kazanmasıdır.

 

 

Birikmiş Faiz: Bir yatırımın, yatırım dönemi içerisinde, ödeme tarihine kadar üzerinde biriken faizdir. Örneğin, 6 ayda bir dönemsel % 30 kupon ödemeli 100 YTL ‘ den ihraç edilen bir devlet tahvilini almak  için, piyasa oranının değişmediği varsayımı ile 3 ay sonra ödenmesi gereken fiyat yaklaşık 115 YTL’ dir (dönem sonunda toplam 30 Y TL faiz kazanması için, bu durumda ikinci 3 ay için % 13.04’ lük bir getiri söz konusudur). Buradaki 15 YTL yatırımın üzerinde biriken faizi ifade etmektedir.

 

 

Birincil Piyasa (Primary Market): İlk ihraçların yapıldığı piyasadır. Bir yatırım aracının örneğin bir menkul kıymetin ilk defa piyasaya sürülmesi (satılması) birincil piyasa işlemidir. Benzer şekilde, devlet iç borçlanma senetlerinin, Hazine Müsteşarlığı tarafından ihale yöntemi ile satımı da bir birincil piyasa işlemidir. Bu senetlerin daha sonra yatırımcılar arasındaki alım-satımları ise ikincil piyasa olarak adlandırılan piyasalarda gerçekleşmektedir.

 

 

Boğa Piyasası (Bull Market): Fiyatların yükseldiği piyasayı ifade eder.

 

 

Bono: Vadesi 1 yıldan kısa olan, çıkaran kurum tarafından öngörülen vade sonunda belli bir bedelin ödenmesinin taahhüt edildiği menkul kıymetlerdir. Hazine Müsteşarlığı tarafından çıkarılan bir yıldan kısa vadeli ihraçlar, Hazine Bonosu adı altında işlem görmektedir. İngilizce karşılığı olan “Bond” ifadesi ise, ABD Hazinesi ihraçları için, 10 yıldan uzun vadeli kıymetleri ifade etmektedir (maksimum 30 yıl). Benzer şekilde “note” ifadesi 1-10 yıl arası, “bill” ifadesi ise 1 yıl ve daha kısa ihraçlara yönelik olarak kullanılmaktadır.

 

 

Borçları Ödeyememezlik Riski (Türk Dil Kurumunun İktisat Terimleri Sözlüğü’nde ‘Default Risk’in Türkçe karşılığı olarak yer alan ifade): Borcun geri ödenmeme riskini ifade etmektedir.

 

Broker: Alım ve satım işlemlerine belli bir komisyon karşılığı aracılık eden, işlemleri kendi adına ancak taraf olduğu kişi veya kurumlar hesabına yapan işlemcilere verilen isimdir.

 

 

Bütçe Dengesi (Budget Balance): Bir işletmenin veya devletin gelir ve giderleri arasındaki farktır.

 

C-Ç

Cari Açık: Bir ülkenin ihraç ettiği mal ve hizmetlerden elde ettiği gelirin, ülkenin yurt dışından ithal ettiği mal ve hizmetlere yaptığı ödemelerden az olmasıdır.

 

 

Cari Kur: Döviz piyasalarında aynı gün takası gerçekleşen dövizin alım – satımında kullanılan kur anlamına gelmektedir.

 

 

Çapa (Nominal Anchor): Ekonomik karar alma süreçlerinde referans olarak alınan büyüklükleri ifade etmek için kullanılır. Örneğin kur çapası kavramı, Merkez Bankasının kur için belli öngörüleri sonrasında, diğer ekonomik birimlerin de bu öngörüye güven duyması ile birlikte, alınan ekonomik kararlarda kurun, kurdaki artışın esas alınması ve fiyat, ücret artışı, yatırım gibi kararlarının kur politikası çerçevesinde şekillenmesini ifade eder. Bu tür bir çapaya (politikaya) güvenin olmaması halinde, seçilen büyüklükler bu özelliklerini kaybederler. Parasal büyüklükler, faiz oranları, enflasyon, büyüme oranları “çapa” olarak kullanılan büyüklüklerdir. Özellikle son yıllarda, kur ve faiz oranı gibi büyüklüklerin çapa olarak kullanımında ortaya çıkan güçlükler, enflasyonun bu amaçla kullanımını yaygınlaştırmıştır.

 

 

Çapraz kur: İki yabancı para ve bu iki paranın her birinin bir üçüncü yabancı para (genellikle ABD doları) ile arasındaki parite olarak tanımlanan döviz değişim kurudur.

 

 

Çekirdek Enflasyon (Core Inflation): Tüketici, üretici ve toptan eşya fiyat endeksleri gibi genel kullanıma açık mal ve hizmet sepetlerinden oluşan enflasyon endekslerinin temel enflasyonist eğilimleri tam olarak yansıtmadığı varsayımı ile, bazı mal grupları ile fiyat değişmelerine yol açan bir takım unsurların enflasyon endeksinden çıkarılması sonucu ulaşılan bir enflasyon tanımıdır. Bu amaçla, dışsal etkilere (enerji fiyatlarında artış, mevsimsel koşullar, maliye politikası vs) daha açık olan ve geçici nitelikler taşıyabilen, enerji, temel gıda maddeleri fiyatları ve dolaylı vergiler bu tür enflasyon hesaplamaları içerisine katılmamaktadır. Amaç, fiyatlar genel seviyesindeki değişimi sürekli kılan unsurları tespit etmek ve bunlara yönelik daha gerçekçi politika kararları alabilmektir. Özellikle, enflasyon hedeflemesine yönelen ülkelerde bu türden alternatif endeks oluşumları değişik formları ile kullanılmaktadır.

 

D

Dalgalı (Serbest) Kur Sistemi (Free Floating): Kurun hiçbir müdahale olmadan tamamen piyasada oluşan arz ve talep koşullarında belirlendiği sistemleri ifade eder.

 

 

Dealer: Alım-satım işlemlerinde kendi nam ve hesabına hareket eden kişi ve kurumlara verilen isimdir.

 

 

Deflasyon: Fiyatlar genel düzeyinde sürekli bir düşüş durumunu ifade etmektedir.

 

 

Deflatör: Parasal terimlerle (nominal) ifade edilmiş olan bir iktisadi büyüklüğün (örneğin ücretler, hammadde fiyatları, maliyetler vb.) değerinin gerçek değere (reel) çevrilmesinde kullanılan fiyat endeksini ifade eder.

 

 

Değişken Faizli İhraçlar (Floating Rate Notes): Getirisi, ihracı sırasında sabitlenmeksizin önceden belirlenen başka değişkenlere bağlanan kıymetlerdir. Gerçekleşen enflasyona veya LIBOR gibi uluslararası faiz oranlarının, örneğin geçmiş 3 aylık ortalamasına endekslenen ihraçlar bu türe girmektedirler. Getiri (faiz) oranlarındaki belirsizliğin arttığı ve fiyat oluşumlarının güçleştiği ortamlarda, hem ihraç eden hem de yatırımı yapan kişi ve kuruluşlar açısından riski daha düşüktür.

 

 

Devalüasyon: Ulusal paranın yabancı paralar karşısındaki değerinin azalmasını ifade eder. Örneğin, Yeni Türk Lirasının ABD doları karşısındaki değerininin 1,2 YTL’den 1,3 YTL’ ye düşmesi, YTL’ nin (ABD dolarının değer kazanması) 0,1 Lira değer kaybetmesi anlamındadır.

 

 

Dezenflasyon: Fiyat artış hızının azalması anlamına gelmektedir. Yüksek enflasyondan düşük enflasyona geçiş sırasında yaşanan düşen enflasyon sürecini ifade etmektedir.

 

 

Disponibilite: Mevduat kabul eden bankaların taahhütlerine karşılık olarak nakit veya kolaylıkla nakde çevrilebilir, diğer bir ifadeyle likiditesi yüksek değerler bulundurma zorunluluğu olarak ifade edilmektedir. Bankalardaki mevduat ile bu mevduata karşılık bulundurmak zorunda oldukları nakde çevrilebilecek değerler arasındaki ilişkiyi ifade eden disponibilite oranı piyasanın likiditesini etkileyen bir para politikası aracı olarak kullanılmaktadır.

 

 

Dolarizasyon: Bir ülkedeki yerleşiklerin değişim aracı, hesap birimi ve değer biriktirme aracı olarak kendi ulusal paraları yerine yabancı para kullanmalarıdır. Tam dolarizasyon, bir ülkenin ulusal parasını tamamen terk edip, yabancı para birimini resmi para birimi olarak kabul etmesidir. Kısmi dolarizasyon; bir ülkede ekonomik birimlerin, yüksek enflasyon ve belirsizlik ortamında ulusal paranın olası değer kaybından korunmak amacıyla, ulusal para cinsinden finansal varlıklar yerine yabancı para cinsinden finansal varlıkları seçmeye başlamasıyla ortaya çıkmaktadır. Genelde dolarizasyonun ilk aşamasının, yabancı para cinsinden varlıkların değer biriktirme aracı olarak kullanılmaya başlanması olan ‘varlık ikamesi’ şeklinde geliştiği görülmektedir. Öte yandan, özellikle gelişmekte olan piyasalarda yakın geçmişte sıkça yaşanan bankacılık krizleri, iktisat yazınına varlık dolarizasyonunun yanı sıra ‘yükümlülük dolarizasyonu’ kavramını da eklemiştir. Yükümlülük dolarizasyonu; ülkedeki bankacılık ve kamu kesimi dahil olmak üzere tüm ekonomik birimlerin, yabancı para cinsinden büyük miktarda yükümlülüklerinin bulunmasıdır. Hem varlık hem de yükümlülük dolarizasyonları tek bir başlık altında toplanarak ‘finansal dolarizasyon’ olarak nitelendirilebilir. Finansal dolarizasyon, bir ülkedeki yerleşiklerin, hem varlık hem de yükümlülüklerini yabancı para cinsinden tutma eğilimleri olarak tanımlanmaktadır.

 

 

Dönemsel Faiz: Bir yatırımın fiilen elde tutulma süresince getireceği faizi ifade eder.

 

 

Döviz Kuru (Exchange Rate): Ulusal bir paranın, diğer bir ulusal para cinsinden ifadesidir.

 

Döviz Kuru Rejimleri: Döviz kurları günümüzde özellikle küçük ve açık ekonomiler için taşıdıkları önem ve reel ekonomiyi doğrudan etkileme potansiyelleri nedeniyle, uygulanan para politikası çerçevesinde doğrudan hedef, gösterge veya araç olarak kullanılmaktadırlar. Döviz kuruna yönelik uygulamalar, bir uçta tamamen sabit kur sistemi, diğer uçta ise tam serbesti olmak üzere, iki rejim arasında şekillenmektedir. Tamamen sabit kur sisteminde, ulusal para yabancı bir para veya paralardan oluşan bir sepet karşısında sabitlenmekte ve bu değerin sürmesi para otoritesi tarafından bazen açık bazen de dolaylı olarak garanti edilmektedir. Para Kurulu (Currency Board) türü uygulamalarda, bir taraftan kur sabitlenirken diğer taraftan ulusal para arzı tamamen bu kur üzerinden gerçekleştirilen döviz alış-satışlarına bağlanmaktadır. Tamamen serbest kur sisteminde ise, döviz kurunun fiyatı doğrudan piyasada oluşan arz ve talebe göre belirlenmektedir. Ara rejim olarak adlandırılan, Avrupa Para Sistemine geçiş aşamasında da uygulanan kurun bir band içerisinde hareketine müsaade eden yapı ile kontrollü dalgalanma (managed float), sürünen kur (crawling peg) adı altındaki sistemlerde ise, kur belli bir takım kriterlere göre yönlendirilmekte ve para otoritesi tarafından gerektiğinde müdahale edilmektedir. Kura yönelik bu tür rejimlerin seçimi, ülkelerin içinde bulunduğu şartlara göre değişmektedir.

 

 

Dünya Bankası (World Bank): 1944 yılı sonrası, Avrupa’nın yeniden imarına yönelik olarak “International Bank for Reconstruction and Development” adı altında kurulan uluslararası bir örgüttür. Daha çok, gelişmekte olan ülkelere uzun vadeli proje kredileri sağlamaktadır. Son yıllarda görev tanımları içerisine, gelişmekte olan ülkelerin dış borçları ve yoksullukla mücadele kavramları da girmiştir.

 

 

E

 

Efektif: Kaydi forma dönüşmemiş, ekonomik birimlerin fiilen banknot ve bozuk para olarak ellerinde tuttukları parayı ifade etmek için kullanılan bir terimdir.

 

 

Egzotik Opsiyonlar (Exotic Options): Talep edenin ihtiyacına göre şekillendirilen opsiyonlardır. “Barrier option” adı altında opsiyona konu olan kıymetin opsiyonda öngörülen fiyatı, örneğin geçmesi halinde geçerliliğini yitiren opsiyonlar, ya da “Lookback options” adı altında belli bir dönemde gerçekleşen örneğin en yüksek fiyatı opsiyona fiyat kabul eden opsiyonlar bu türe örnektirler.

 

Elektonik Fon Transferi (EFT): Fonların elektronik ortamda hesaplar arası aktarımının yapıldığı sistemdir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası bünyesinde ilk olarak Nisan 1992′ de işletime açılmış, Nisan 2000’de ise ikinci nesil adı altında günün ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde güncelleştirilmiştir. Şu anda sadece TL üzerinden işlem yapılmaktadır. Sistemin açılış saati 8.00 olup, katılımcıların en geç saat 9.00’da kendi sistemlerini açması gerekmektedir. Resmi kapanış saati 17.30 olup, bu saat Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından gerek görülmesi halinde uzatılabilir.

 

 

Elektronik Menkul Kıymet Transferi (EMKT) : Menkul kıymetlerin elektronik ortamda hesaplararası aktarımının yapıldığı sistemdir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası bünyesinde bu tür bir sistem Ekim 2000′ de faaliyete geçmiştir. Sistemin açılış saati 8.00 olup, katılımcıların en geç saat 9.00′ da kendi sistemlerini açması gerekmektedir. Resmi kapanış saati 17.30 olup, bu saat Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından gerek görülmesi halinde uzatılabilir.

 

 

Enflasyon: Fiyatlar genel seviyesindeki değişimdir. Bugün için, parasal bir olgu olduğu ve uzun dönemde parasal bir büyüme olmadığı sürece enflasyonun artmayacağı genel olarak kabul görmektedir. Toptan eşya fiyat endeksleri, tüketici fiyat endeksleri, üretici fiyat endeksleri ve özel kapsamlı TÜFE göstergeleri gibi çeşitli endeksler aracılığı ile ölçülmektedir.

 

 

Enflasyon Hedeflemesi (Inflation Targeting): Merkez bankalarının genellikle hükümetlerle birlikte, para politikası amacı olarak belli bir enflasyon rakamını hedeflemeleridir. Bu tür bir uygulamada hedeflenen enflasyonun, beklentileri etkileyebildiği ölçüde, nominal çapa görevini üstlenmesi öngörülür. Diğer politikalardan farkı, enflasyon hedefinin net bir şekilde kamuoyuna duyurulması ve bu konu ile ilgili doğrudan sorumluluk alınmasıdır. Uygulamada, uygulayıcı kurum olarak merkez bankaları amaca yönelik bir araç bağımsızlığına kavuşmaktadırlar. Diğer bir deyişle, merkez bankaları, kur ve faiz politikalarını enflasyonu kontrol altına almak amacı ile istedikleri biçimde kullanabilmektedirler. Bu tür uygulamalar, bir ekonomideki tüm büyüklüklerin nominal çapa özelliğini kaybetmesi sonucu bir zorunluluk olarak da ortaya çıkabilmektedir. Bu tür bir politikanın başarısı için, güçlü ve sağlıklı bir mali yapı, enflasyon ile para politikası araçları arasında gözlenebilir ve istikrarlı bir ilişki, güvenilirlik, bağımsızlık, hesap verebilirlik ve şeffaflık gibi unsurlar ön koşul olarak sayılmaktadır.

 

 

Enflasyon Risk Primi: Enflasyonun, beklenen enflasyonun üzerinde gerçekleşmesi halinde oluşacak kaybı telafi etmek amacıyla reel faize eklenen risk primini ifade etmektedir. Diğer bir ifadeyle, nominal faiz oranı; reel faiz oranı, enflasyon beklentisi ve enflasyon risk primini içermektedir. Bu risk primi enflasyonda dalgalanmaların yaşandığı, belirsizliklerin olduğu ülkelerde söz konusu olmaktadır.

 

Enflasyon Telafisi: Yatırımcıların reel kayıplara maruz kalmamak için talep ettikleri, enflasyon beklentisi ve enflasyon risk primi toplamına eşit büyüklüktür.

 

Enflasyon Vergisi: Para, tedavüle çıkaran kurum açısından yükümlülük, talep eden, elde tutan kurum ve kişi açısından ise bir varlık olarak düşünüldüğünde, enflasyon, parayı ihraç eden kurumun yükümlülüğünü, parayı elde tutan kurumun ise varlığını reel olarak azaltır. Bu anlamı ile enflasyon, gelir elde eden açısından vergi özelliği taşımakta, dolayısıyla vergi gibi satın alma gücünün transferine neden olmaktadır.

 

 

Enflasyona Endeksli Tahvil: Anapara ve faiz ödemeleri belirli bir fiyat endeksine bağlı olan ve bu şekilde reel değer kaybına uğramayan tahvillerdir. Bu tahvillerin reel getirisinin enflasyondaki değişmelere rağmen oynaklık göstermemesi, yatırımcılara öngörülebilir net bir getiri sunduğundan, bu tahviller riskten korunan yatırımcılar tarafından tercih edilmektedir.
 

Etkin Piyasa (Efficient Market): Bu hipotez, bir piyasada işlem gören kıymetlerin mevcut fiyatlarının, o kıymetlere ilişkin elde edilebilir bilgilerin tümünü yansıttığını öngörür. Teori, fiyatı belirleyenin alıcı ve satıcılar olduğu varsayımı ile, işlemcilerin tüm ulaşılabilir bilgilere aynı anda ve simetrik olarak ulaşabildiğini varsayar. Bu durumda oluşan fiyatın da denge fiyatı olduğu öngörülür.

 

Euro Bonolar (Eurobonds): Çıkaran ülkenin veya kuruluşun, kendi ulusal para birimi dışındaki bir para birimi üzerinden ihraç ettiği menkul kıymetlerdir.

 

 

Euro Dolarlar (Eurodollars): Amerika Birleşik Devletleri dışındaki bankalarda veya ABD bankalarının yurtdışı şubelerinde tutulan ABD doları cinsinden mevduatları ifade etmek için kullanılır. Euro ifadesi, bu tür mevduatların büyük çoğunluğunun özellikle Batı Avrupa ülkelerindeki bankalarda tutulmasından kaynaklanır. Ancak, Asya ve benzeri diğer tüm ülkelerde tutulan ABD doları hesapları da bu adla anılır. Çok yoğun bir ikincil piyasa hacmine sahiptir.

 

F

Faiz: Üretim faktörlerinden sermayenin elde ettiği getiridir. Diğer bir ifade ile paranın kullanım bedelidir.

 

 

Faiz Dışı Bütçe Dengesi (Primary Balance): Bütçeden gerçekleştirilen faiz ödemeleri hariç tutularak ulaşılan bütçe dengesidir.

 

 

Faktoring: Yurtiçi ve yurtdışı piyasalar için mal ve hizmet satımı faaliyetinde bulunan firmaların mal ve hizmet satışından doğmuş ya da doğacak kısa süreli ticari alacak hakkını devretmesi karşılığında likit fon elde etmesi işlemidir. Bunun yanı sıra, firmalara vadeli satış bedellerini vadesinden önce tahsil etme imkanı sağlayan finans kuruluşlarına da ‘faktoring’ kuruluşları denilmektedir. Bu firmalar, vadeli satış yapmış şirketlerin fatura edilmiş alacaklarını peşin fakat iskontolu olarak satın alırlar ve vadesi geldiğinde alacağı kendileri tahsil ederler.

 

 

Federal Fon Oranları (Federal Funds Rate): Amerika Birleşik Devletleri’nde finansal kurumların gecelik bazda borçlanmalarını gerçekleştirdikleri piyasa faiz oranıdır. Para politikası uygulamasında temel gösterge niteliğinde olduğundan ABD Merkez Bankası’nın yakın gözetimi altındadır. ABD Merkez Bankası bu piyasada oluşan günlük “Federal Funds Rate” lerin kendi açıkladığı orana uygun seyretmesi amacıyla açık piyasa işlemleri yoluyla piyasadaki günlük rezerv (kullanılabilir fon) miktarını ayarlar. Örneğin, bu piyasada oluşan faizler kendi hedef oranın altında ise, diğer bir deyişle piyasada fon fazlası varsa, bu miktarı açık piyasa işlemleri ile piyasadan çeker.

 

 

Finansal Bulaşıcılık /Yayılma (Financial Contingency): Ülkelerin birinde ya da birkaçında ortaya çıkan sorunlar yüzünden tedirgin olan uluslararası yatırımcıların benzer özelliklere sahip ülkelerden yatırımlarını hızla çekmeleri ve bu şekilde olumsuz yatırım koşullarının diğer ülkelerin finansal sistemlerine de yayılmasıdır.

 

 

Finansal Derinleşme: Toplumun her kesimine daha geniş hizmet seçeneklerinin ulaşabilmesini sağlayacak finansal hizmetlerin artmasıdır. Finans sektöründe yaratılan fonların, reel kesime aktarılma oranı olarak da tanımlanabilmektedir. ‘Finansal derinleşme’ terimi ekonomiler üzerinde getirdiği makro etkiler ile farklı bir anlamda kullanılabilmektedir. Buna göre daha fazla finansal derinleşme para arzında artış anlamına gelmekte, para arzındaki artış da beraberinde ekonomik büyümeyi getirmektedir.

 

 

Finansal Kiralama (Leasing): İşletmelerin orta vadeli fon ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik kullanılan finansman tekniğidir. Kiracı tarafından seçilip, kiralayan tarafından satın alınan bir malın mülkiyetini kiralayanda, kullanımını ise kiracıda bırakan, kiracı ve kiralayan arasında imzalanan bir sözleşmedir.

 

 

Fiyat İstikrarı: Para politikasının uzun dönemli temel amaçlarına (büyüme ve istihdam) yönelik olarak ekonomik birimlerin karar alma süreçlerinde etkili olmayacak ölçüde düşük ve istikrarlı bir enflasyon oranını ifade eder.

 

 

Forfaiting: Özellikle mal ve hizmet ihracatından doğan ve belirli bir ödeme planına göre tahsil edilebilecek olan alacakların bir banka ya da bu alanda uzmanlaşmış bir finans kurumu tarafından satın alınmasıdır. Uzun vadeli ve kredili ihracat – ithalat işlemlerine yönelik bir finans aracı olup, genellikle yatırım malları için kullanılmaktadır.

 

 

Forward: İleri tarihli işlemler anlamındadır. Belli bir kıymetin önceden belirlenmiş bir fiyattan yine önceden belirlenmiş bir tarihte teslim edilmesini öngörür. İşlemler, genellikle organize piyasalarda değil, alıcı ve satıcının karşı karşıya gelmesi ile tarafların ihtiyaçları doğrultusunda gerçekleştirilir. Döviz, menkul kıymet, mal gibi alım-satıma konu araç üzerinden düzenlenebilen bu tür kontratlar fiyat riskini bertaraf etmenin yanı sıra spekülatif amaçlara da yönelik olabilir.

 

 

Forward-Forward: Sözleşmeye konu olan örneğin bir para piyasası işleminde vade, faiz ve miktar gibi unsurlar üzerinde bugünden anlaşılan, ancak ileri bir tarihte başlayacak ve daha ileri bir tarihte sona erecek işlemleri ifade eder.  Bu kotasyon 3 ay sonra başlayacak 3 ay vadeli bir işlemi (işlem vadesi 6 ay) ifade eder.

 

 

Future: İleri tarihli işlemler anlamındadır. Belli bir kıymetin önceden belirlenmiş bir fiyattan yine önceden belirlenmiş bir tarihte teslim edilmesini öngörür. Forward piyasalardan farkı, organize piyasalarda standartlaştırılmış (bir kontratın miktarı, kontratların piyasaya çıkış tarihleri, marjin adı altında bir teminat sistemine sahip olunması gibi) kontratlar üzerinden işlem görmesidir. Spekülatif amaçlı yapıldığında, teorik olarak sonsuz kar ve zarar ihtimali vardır. 

 

H

Hesaben Saklama (Book Entry): Kıymetlerin elektronik ortamda hesaben saklanmasını ifade eder. Örneğin Hazine ihalesinden alınan kıymetler, katılımcılar tarafından fiziki olarak talep edilebileceği gibi (bu kıymetler Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından bastırılmaktadır) makbuz karşılığı elektronik ortamda katılımcıların hesabına da aktarılabilmektedir. Şahıslar da, makbuz karşılığı kıymetlerini hesaben saklatabilmektedirler. Fiziki olarak elde bulunan bir kıymetin, sonradan bir hesaba yatırılması da kıymeti bu forma sokmaktadır.

 

I-İ

İhale (Auction): İhale, İngilizce “auction” auctio kökünden gelmekte olup kelime anlamı artış demektir. Piyasa ekonomilerinde, çeşitli mal ve finansal değerlerin kişi veya kurumlara tahsis yöntemlerinden birisidir. Özellikle, ihaleye konu olacak malın sabit veya doğrudan belirlenebilir bir fiyatı yoksa ya da malın satıcısı, malın piyasa fiyatı konusunda emin değilse ihale yöntemi ile satım tam rekabet koşulları altında bu belirsizliği ortadan kaldırır. İhale yöntemlerine ilişkin ilk sınıflandırma, 1961 yılında William Vicrey tarafından yapılmıştır. İhaleler farklı biçimlerde gerçekleştirilebilir. En yaygın olanı, fiyatların büyükten küçüğe doğru dizildiği, (satan açısından geliri maksimum, maliyetin minumum olması anlamına gelmektedir), çoklu fiyat (“Dutch Auction” adını Hollanda’da çicek satışlarında kullanılmasından almıştır) türü ihalelerdir. Bu ihalede her katılımcıyla kendi teklif ettiği fiyat üzerinden işlem yapılmaktadır. Fiyatların küçükten büyüğe sıralandığı ihaleler ise “English Auction” olarak adlandırılmaktadır. Diğer bir ihale yöntemi ise “tek fiyat” ihalesidir. Bu ihale türünde arzın ve talebin eşitlendiği fiyat, ihaleyi kazanan tüm katılımcılara uygulanmaktadır. Diğer bir deyişle tüm işlemler tek bir fiyat üzerinden gerçekleştirilmektedir. İki ihale türünün de birbirine göre avantaj ve dezavantajları söz konusudur. Tek fiyat ihalesinde, bilgi toplamının maliyeti daha az olup daha fazla katılım sağlanabilir. Çoklu fiyat ihalesinde ise daha yoğun bir rekabet söz konusu olup satıcı açısından daha  düşük bir maliyet söz konusu olabilir. Ancak, tüm bunlar piyasanın yapısına ve o günkü koşuluna bağlıdır.

 

 

İkincil Piyasa (Secondary Market): Kıymetlerin ilk ihraçları sonrası işlem gördükleri piyasaları ifade eder. Örneğin, Hazine Müşteşarlığı tarafından ihraç edilen borçlanma senetlerinin ihraç sonrası alınıp-satıldığı İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, Tahvil Bono Piyasası ikincil piyasaya bir örnektir.

 

K

Kaldıraç Oranı (Leverage): Borcun öz sermayeye ya da toplam sermayeye oranıdır. Kaldıraç oranları, işletmenin kaynak yapısını gösterir ve işletmenin varlıklarının hangi kaynaklarla ne oranlarda karşılandığının görülmesini sağlar. Bu oranlar ile işletmenin uzun vadeli borçlarını ödeme gücü gibi mali yapısının durumu hakkında bilgi edinilebilinir.

 

 

Kesin Alış: Bir menkul kıymetin doğrudan alımıdır. Merkez Bankası tarafından yürütülen Açık Piyasa İşlemleri çerçevesinde, para politikası uygulamasına yönelik olarak, piyasada kalıcı bir likidite (para) eksikliğinin olduğu düşünüldüğü durumlarda, Merkez Bankasının piyasadan kendi porftöyü için menkul kıymet almasını ve karşılığında sisteme para vermesini ifade eder.

 

 

Kesin Satış: Bir menkul kıymetin doğrudan satımıdır. Merkez Bankası tarafından yürütülen Açık Piyasa İşlemleri çerçevesinde, para politikası uygulamasına yönelik olarak, piyasada kalıcı bir likidite (para) fazlasının olduğu düşünüldüğü durumlarda, Merkez Bankasının piyasaya kendi portföyünden menkul kıymet satmasını, karşılığında sistemden fazla parayı kesin olarak (bir daha geri verilmemek üzere) çekmesini ifade eder.

 

 

Konsolidasyon: Bir borcun borçlusu tarafından ödenmeyip zorunlu veya gönüllü olarak vade, faiz, tür ve benzeri yönlerden yeniden yapılandırılmasını ifade eder.

 

 

Konvertibilite: Bir ülke parasının, döviz piyasalarında başka bir ülke parası ile serbestçe değiştirilebilmesi ve uluslararası ticari işlemlerde değişim aracı olarak kullanılabilmesidir.


Kredi Arzı Daralması (Credit Crunch): Ekonomide likiditenin azaldığı, yatırım sermayesi elde etmenin zorlaştığı ve sonuç olarak kredi arzının daraldığı bir durumu ifade etmektedir.

 

 

Kuponlu İhraçlar: Bir menkul kıymetin dönemsel olarak faiz ödemesini ifade eder. Örneğin, 100.000 TL nominal değerli, 3 ayda bir % 15 kupon faizi ödemeli 1 yıl vadeli bir menkul kıymetin, yatırımcısına 3 ayda bir 15.000 TL lik faiz (kupon) ödemesi yapılması, 1 yıl sonunda ise anaparasının, 100.000 TL’nin ödenmesi söz konusudur.

 

 

Kur Riski: Gelecekte döviz kurunun değerinde yaşanabilecek dalgalanmalar sonucunda varlıklar ve/veya yükümlülüklerde meydana gelebilecek değişikliklerden zarar edilmesi ihtimalini ifade etmektedir. Kur riskinden korunmak için yatırımcıların hem finans hem de mal piyasalarında pozisyon almaları, birden fazla ülkenin finans piyasasına yatırım yapmaları ve türev ürün veya piyasaları kullanmaları gibi yöntemler mevcuttur.

  

 

L

 

LIBID (London Interbank Bid Rate): Londra Bankalararası Para Piyasasında, kredibilitesi yüksek bankaların birbirlerinden ABD doları üzerinden mevduat kabul etme işlemlerinde uyguladıkları faiz oranıdır.

 

 

LIBOR (London Interbank Offered Rate): Londra Bankalararası Para Piyasasında, kredibilitesi yüksek bankaların birbirlerine ABD doları üzerinden borç verme işlemlerinde uyguladıkları faiz oranıdır. Londra saati ile 11:00′ de sabitlenen bu oran piyasalar tarafından referans faizi olarak kullanılmaktadır.

 

 

Likidite: Döviz, menkul kıymet, gayrimenkul gibi herhangi bir aktifin kısa sürede ve sorunsuz bir şekilde (değer kaybına uğramadan) nakde çevrilebilen, kullanılmaya hazır satın alım gücünü ifade eder.

 

 

Likidite Riski: Sahip olunan varlıkların nakit talebini karşılayamaması riskidir. Bu risk özellikle nakde ihtiyaç duyulduğu zaman varlıkların satılamaması ve paraya çevrilememesinden kaynaklanmaktadır. Varlıkların vadelerinin, yükümlülüklerin vadelerinden daha uzun olması durumu likidite riskini artırmaktadır.

 

 

Likidite Senetleri: Piyasadaki likiditeyi düzenlemek ve açık piyasa işlemlerinin etkinliğini artırmak amacıyla kullanılan kısa vadeli senet özelliğinde bir para politikası aracıdır.

 

 

M

Maliye Politikası (Fiscal Policy): Hükümetlerin, istihdam, büyüme ve enflasyon gibi belli amaçları gerçekleştirebilmek amacıyla gelir toplama (vergilendirme) ve harcama yapma yöntemlerini şekillendirmeleridir.

 

 

Merkez Bankası Bağımsızlığı: Kavramsal olarak merkez bankalarının kararlarında dış faktörlerden (çoğunlukla politik) etkilenmeden, kendi öngördükleri para politikası araçlarını serbestçe kullanabilmelerini ifade eder. Bağımsızlık kavramının içeriği ve kapsamı son derece geniş olup, tanımlanması zordur. Bu kavramı sayısallaştırmak, bağımsızlığı ölçmek amacı ile, yasal bağımsızlığı temsil eden Merkez Bankası Kanunu (hedefleri ve araçları kimin saptadığı, diğer kamu kurumları ile ne türden bir ilişkiye sahip olunduğu, başkanın seçilme ve görevden alınma süreçleri vs), ile uygulamadaki bağımsızlığı temsil ettiği düşünülen, o ülkedeki kurumsal ve kültürel yapı ile kişisel faktörler kullanılmaktadır. Enflasyonla Merkez Bankası bağımsızlığı arasında gözlemlenen yakın ilişki bu kavramın önemini artırmıştır.

 

 

Merkez Bankası Müdahalesi: Merkez Bankalarının kısa ve uzun dönemli para politikaları amaçlarını gerçekleştirmeye yönelik olarak piyasalarda alım-satım yapmalarıdır. Müdahale ile müdahale edilen, döviz ve faiz gibi değişkenlerin piyasa fiyatlarının politika öngörülerindeki düzeylere düşürülmesi/yükseltilmesi hedeflenir. Müdahale yöntemleri farklılık gösterebilir. Merkez Bankaları taraf olup kendilerini göstererek doğrudan ve açık olarak müdahale edebilecekleri gibi dolaylı olarak da müdahale edebilirler. Benzer şekilde, Merkez Bankası müdahaleleri zaman ve miktar açısından önceden bildirilebileceği gibi, herhangi bir bildirimde bulunulmaksızın da gerçekleştirilebilir. Müdahaleyi gerektiren durumlar, uygulanmakta olan para politikası hedefleri çerçevesinde şekillenir.

 

 

Morotoryum: Borçlanıcının, ödeme gücünü kaybetmesi nedeniyle borçlarının tümünü veya bir kısmını ödeyemeyeceğini ilan etmesidir. Genelde borçlu ve alıcı arasında borcun yeniden yapılandırılması ile sonuçlanır.

 

N

NASDAQ (National Association of Securities Dealers Automated Quotations): Tezgah üstü piyasalarda (resmi bir düzenleyicisi olmayan) işlem gören menkul kıymetler için alım-satım fiyatlarının gösterildiği otomatik bilgi ağı.

 

Net Bugünkü Değer (Present Value): Bir yatırımın yatırım dönemi boyunca sağladığı getirinin piyasa faizi veya kendi faizi ile iskonto edilmesi, bugüne indirgenmesi sonucu ulaşılan değerdir.

 

 

Nominal Değer (Par Value, Face Value): Bir kıymetin üzerinde yazan değerdir. Örneğin, Hazine Müşteşarlığı tarafından çıkarılan her bir devlet iç borçlanma senedinin nominal değeri, üzerinde fiilen yazan değer olan 100 YTL’dir. Benzer şekilde 1.000 Yeni Türk Lirasının nominal değeri üzerinde yazan değer olan 1.000’dir.

 

O-Ö

Operasyonel Bütçe Dengesi: Faiz hariç ve dahil bütçe dengesini gösteren geleneksel tanımların, özellikle ekonomik istikrara sahip olmayan ülkelerde açığın etkilerini tam olarak yansıtmadığı düşüncesi ile oluşturulmuş bir kavramdır. Esas olarak bütçe açığının önemi açığın ekonomideki toplam büyüklükler (toplam talep, toplam arz) üzerinde yarattığı etkiden kaynaklanmaktadır. Operasyonel bütçe açığı kavramı, toplam talep üzerinde etkili olan açığın, bütçe dönemi içerisinde ödenen faiz ödemelerinin reel kısmı olduğunu, nominal kısmın, toplam talep üzerinde etkili olmadığı varsayımından hareket eder. Bu çerçevede nominal faiz ödemeleri, faiz ödemesini elde eden birimler tarafından dönem başındaki servetlerinin reel değerinin amortismanında (korunmasında) kullanılmakta ve aynı amaçla yeniden yatırıma tabi tutulmakta, dolayısıyla tüketim harcamalarına yönelmemekte ve toplam talep üzerinde bu anlamı ile etkili olmamaktadır. Dolayısıyla, talep artışı sadece reel faiz ödemelerinden kaynaklanmakta ve operasyonel bütçe açığı bu anlamı ile açığı ifade etmektedir.

 

 

Opsiyon (Option): Belirli bir kıymeti, önceden belli bir vade ve fiyattan alma-satma hakkı veren kontratlardır. Kontratı elinde tutan kontrata konu olan kıymeti alma (call-option) veya satma (put-option) hakkına sahip olurken, kontrattan kaynaklanan herhangi bir yükümlülüğü yoktur. Kontratı satan (yazan) taraf ise vadede kontratı elinde tutan tarafın, kontrata konu olan kıymeti kontrat şartları içerisinde almak-satmak istemesi halinde, sözleşme hükümlerini yerine getirmekle yükümlüdür. Opsiyonu satan (yazan) taraflar bu işlem karşılığı prim geliri elde etmektedirler. Belirsizliğin (volatilitenin) yüksek olduğu piyasalarda, kontrat karşılığı prim talepleri çok yüksek boyutlara ulaşabilmektedir.

 

 

Oynaklık (Volatility): Bir kıymetin fiyatındaki değişkenliğin ifadesidir. Çoğunlukla standart sapma ile ölçülür. Yüksek bir volatilite artan bir belirsizliğin göstergesidir.

 

 

Ödemeler Bilançosu: Bir ülkenin, belirli bir dönem içinde, mal, hizmet ve sermaye akımları gibi işlemler dolayısıyla dış dünyadan sağladığı gelirler ile dış dünyaya yaptığı ödemeleri içeren tüm iktisadi ilişkilerin sistemli bir biçimde yer aldığı bilançodur. Ödemeler bilançosu, ülkelerin söz konusu dönem içerisindeki dış ekonomik ve mali ilişkilerinin durumunu göstermektedir. Bir ülkenin ödemeler bilançosunun incelenmesi, o ülkenin uluslararası iktisadi ilişkilerinin nitelik ve boyutlarının anlaşılmasına olanak sağlar.

 

 

Özel Kapsamlı TÜFE Göstergeleri (ÖKTG): TÜFE’den bazı alt kalemlerin çıkarılması yoluyla ulaşılan endekslerdir. Para politikası çerçevesinde uygulanan politikaların etkinliğini ölçebilmek için TÜFE’den para politikasının kontrolü dışındaki kalemlerin dışlanması gerekmektedir. Ancak, enflasyona gelen şoklar dönemler itibarıyla farklı nitelikte olabileceği için, tek bir ‘çekirdek enflasyon’ göstergesinin para politikası denetiminde olmayan bütün unsurları dışlama olasılığı oldukça düşüktür. Bu nedenle çekirdek olarak adlandırılabilecek tek bir gösterge yerine farklı dışsal şokların ayrıştırılmasına yardımcı olabilecek şekilde belirlenen özel kapsamlı göstergeler kullanılmaktadır.

 

P

Para Kurulu (Currency Board): Döviz kuru rejimlerinden biridir. Bu tür bir uygulamada, ulusal paranın değeri yabancı bir para birimine veya yabancı para birimlerinden oluşan bir sepete karşı sabitlenir. Para politikası uygulaması açısından bakıldığında parasal tabanın sadece yabancı para karşılığında yapılan işlemlerle değişmesine izin verir. Diğer bir deyişle, merkez bankasına önceden belirlenmiş sabit bir kurdan döviz satıldığı zaman para miktarı artar, merkez bankasından döviz alındığı zaman azalır.

 

 

Para Piyasası: Kısa vadeli (uluslararası piyasalar için 90 gün ve daha az), yüksek likiditeye sahip finansal enstrümanların işlem gördüğü piyasalardır.

 

 

Para Politikası: Ekonomik büyüme, istihdam artışı ve fiyat istikrarı gibi hedeflere ulaşabilmek için paranın elde edilebilirliğini ve maliyetini etkilemeye yönelik olarak alınan kararları ifade eder. Uygulanmasından sorumlu kuruluşlar merkez bankalarıdır. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda, Bankanın temel amacının fiyat istikrarı olduğu ifade edilmiştir.

 

 

Para Politikası Kurulu – Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (Monetary Policy Committee): Fiyat istikrarını sağlamak amacıyla para politikası ilke ve stratejilerinin ve bu stratejiler çerçevesinde Hükümet ile birlikte enflasyon hedefinin belirlemesi, Türk Lirasının iç ve dış değerini korumak için gerekli tedbirlerin alınması ve yabancı paralar ile altın karşısındaki muadeletini tesbit etmeye yönelik kur rejiminin, yine Hükümet ile birlikte belirlenmesi ile görevli ve yetkili olarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası bünyesinde oluşturulmuş bir kuruldur. Para Politikası Kurulu, Başkan (Guvernör)ın başkanlığı altında, Başkan (Guvernör) Yardımcıları, Banka Meclisince üyeleri arasından seçilecek bir üye ve Başkan (Guvernör)ın önerisi üzerine müşterek kararla atanacak bir üyeden oluşur. Hazine Müsteşarı veya belirleyeceği Müsteşar Yardımcısı toplantılara oy hakkı olmaksızın katılabilir.

 

 

Paranın Dolaşım Hızı (Velocity): Bir birim paranın kaç birim mal veya hizmetin el değiştirmesine imkan sağladığını gösterir. GSMH / Para Stoğu ile ifade edilir.

 

 

Parasal Büyüklükler: Parasal büyüklük, dolaşımdaki para ile finansal kuruluşların parasal ya da paraya çevrilebilir olan çeşitli yükümlülüklerinin toplamı olarak tanımlanabilir. İçerdiği varlıkların likit olma derecesine göre çeşitli parasal büyüklük tanımları bulunmaktadır. Bu parasal büyüklüklerden M1, dolaşımdaki para ve vadesiz mevduat, M2, M1 ve vadeli mevduat, en geniş tanımlı para arzı olan M3 ise M2, repo ve B tipi likit fonların toplamından oluşmaktadır. Rezerv Para, M1 ile fon hesapları ve banka dışı kesimin mevduatları toplamıdır. Merkez bankasının piyasadaki likiditeyi düzenlemek amacıyla yaptığı açık piyasa işlemleri nedeniyle bankacılık kesimine olan nakit yükümlülüklerinin rezerv paraya eklenmesiyle ‘Parasal Taban’a ulaşılmaktadır. Merkez Bankası Parası ise parasal taban ve kamu mevduatlarının toplamından oluşmaktadır.

 

 

Parite: Bir ülkenin parası esas alınarak diğer ülke parasının bu esas alınan ülke parası karşısındaki değeridir.


Petro-dolar:
Petrolün dolar cinsinden fiyatlanması suretiyle petrol satışlarından elde edilen geliri tanımlamak için kullanılmaktadır.

Piyasa Faiz Oranı (Market Interest Rate):
Para piyasasında, para arzı ve para talebinin etkileşimine göre belirlenen ve mevduatlar ile diğer yatırımlar için ödenen faiz oranıdır.
 

 

Piyasa Yapıcılığı Sistemi (Primary Dealer): Birincil piyasa işlemlerinde etkinliği artırmak, ikincil piyasaların işleyişini kolaylaştırmak amacı ile, hazine veya merkez bankalarının, borçlanma senedi ihracı (ihale), döviz müdahalesi türü işlemlerinde sadece belli kriterlere göre seçtiği banka ve diğer bazı kuruluşları taraf kabul ettiği bir sistemdir. Piyasa yapıcısı adı altında seçilen kuruluşlar, ikincil piyasalarda aralıksız işlem yapmak, kotasyon vermek, bir ihracın belli bir miktarını satın almak gibi yükümlülüklere sahiptir.

 

 

Portföy Teorileri: Çeşitli risk ve getiri yaklaşımları altında portföy oluşumlarını inceler. Portföy oluşumu ve yönetime ilişkin, risk-getiri yaklaşımı altında portföyde yer alacak kıymetlerin seçim sürecinin nasıl ve hangi kriterlere göre yapılacağına ilişkin ilk teorik çalışma 1952 yılında “portfolio selection” adı altında Harry Markowitz tarafından yapılmıştır (Bu ve sonraki çalışmaları ile 1990 yılında Nobel Ekonomi ödülünü bu konunun diğer teorisyenleri ile paylaşmıştır). Teorik yapı, Markowitz Modeli, 1963 yılında William Sharpe’ın (1990 nobel ödüllü diğer teorisyen) “Single Index Model” adı altında geliştirdiği model ile basitleştirilmiş, bir anlamda hesaplama güçlüklerinden arındırılarak daha uygulamaya yönelik bir hale getirilmiştir. Teorik yapının gelişme süreci, 1964 yılında Sharp, 1965 yılında Linther, 1966 yılında Mossin’ in ayrı ayrı geliştirdikleri “Capital Assets Pricing” model adlı çalışmalar ile devam etmiştir. 1967 yılında Steve Ross bu teori ile bağlantılı olarak “Arbitrage Price Theory” adı altında yeni bir yaklaşım oluşturmuştur. Bu tür teorik çalışmalar, optimal portföy yönetimi altında yoğun bir biçimde kullanılmaktadır.

 

 

Pozisyon Fazlası (Long Position): Döviz, menkul kıymet veya herhangi bir finansal enstrumanda sahip olunan net fazla pozisyonu ifade eder. Örneğin, 10 milyon ABD doları nakit  pozisyon fazlasına sahip olmak, bir portföyde net olarak (nakit ABD doları borçları düşüldükten sonra) 10 milyon ABD doları nakde sahip olmak anlamındadır. Diğer bir deyişle bir kıymetteki fazla sahipliği ifade eder.

 

 

R

Reel Faiz Oranı (Real Interest Rate): Nominal faizin enflasyondan arındırılmış halidir. Teknik olarak, nominal faiz oranından, beklenen enflasyon oranının çıkarılması ile bulunur. Örneğin,İskonto edilmiş, diğer bir deyişle bir bedel karşılığı (iskonto) el değiştirmiş olan kıymetlerin yeniden bir bedel karşılığı (re-iskonto) el değiştirmesini ifade eder. Merkez bankalarının, şartlarını kendileri belirlemek şartı ile çeşitli senetleri iskontoya tabi tutarak (re-iskonto), reeskont penceresi adı altında para politikası uygulamalarında kullandıkları bir araçtır faiz oranı % 70, beklenen enflasyon oranı % 60 ise, reel faiz oranı % 10’ dur.

 

 

Reeskont: İskonto edilmiş, diğer bir deyişle bir bedel karşılığı (iskonto) el değiştirmiş olan kıymetlerin yeniden bir bedel karşılığı (re-iskonto) el değiştirmesini ifade eder. Merkez bankalarının, şartlarını kendileri belirlemek şartı ile çeşitli senetleri iskontoya tabi tutarak (re-iskonto), reeskont penceresi adı altında para politikası uygulamalarında kullandıkları bir araçtır.

 

 

Repo (Repurchase Agreement): Bir kıymetin belli bir tarihte, belli bir orandan geri satım vaadi ile alımını ifade eder. İşleme konu olan kıymet ödünç verilen para için teminat niteliğindedir. Merkez bankası açısından repo işlemi Açık Piyasa İşlemleri çerçevesinde, piyasaya, işlem vadesi süresince, repoya tabi kıymetler karşılığında geçici olarak para verilmesini ifade eder.

 

 

Resesyon: Ekonomik büyümenin belirli bir süre negatif ya da yavaş olmasıdır. Ekonomide atıl kapasitenin olması ya da ekonominin uzun vadeli büyüme oranından daha düşük bir oranda büyümesi olarak da tanımlanabilmektedir.

 

 

Revalüasyon: Ulusal paranın yabancı paralar karşısındaki değerinin artmasını ifade eder. Örneğin, Türk Lirasının ABD doları karşısındaki değerininin 1,3 YTL’den 1,2 YTL’ ye yükselmesi (ABD dolarının değer kaybetmesi), YTL’ nin 0,1 Lira değer kazanması anlamındadır.

 

 

Rezerv Para (Hard Currency): Merkez bankaları ile uluslararası finans kuruluşlarının portföylerinde bulunan döviz ve altın cinsinden varlıkları ifade etmektedir. Buna göre, ödeme aracının rezerv para özelliği taşıyabilmesi için, diğer paralar karşısındaki değeri istikrarlı olmalı, dünya ticaretindeki payı büyük bir ülkeye ait olmalı, döviz piyasalarında rahatlıkla alınıp satılabilmelidir.

 

 

Risk-Getiri: Bir yatırımın öngörülen getirisi karşılığında mevcut riskini ifade eder. Risk genelde yatırımın geçmiş getirilerinin standart sapması (historical volatility) ile ifade edilir. Yatırımdan beklenen getiri ise (expected return), geçmiş getirilerinin ortalamasıdır. Belli bir risk karşılığında elde edilebilecek maksimum getirilerin oluşturduğu risk-getiri eğrisine “efficient frontier” adı verilip, özellikle karşılaştırma, ölçüt (benchmark) amaçlı kullanımı söz konusudur. Vadesine kadar elde tutulduğunda getirisi kesin olan tahvil-bono türü yatırımlar bu tür analizlerde genelde risksiz yatırım olarak kabul edilirler. Ancak bu tür kıymetler üzerinde vadesinden önce işlem yapılması söz konusu ise benzer piyasa riskleri (faiz, kur) söz konusudur.

 

 

Risk Primi: Bir yatırım aracının taşıdığı risklerin fiyatlara yansıması risk primidir. Riskli bir yatırım aracının beklenen getirisi ile risksiz bir aracın beklenen getirisi arasındaki fark olarak da hesaplanabilir.

 

 

Riske Maruz Değer (Value at Risk (VAR)): Döviz, menkul kıymet ve benzeri yatırım araçlarının ya da bunlardan oluşan bir portföyün içerdiği piyasa riskinin ölçülmesi amacı ile kullanılan istatistiksel bir yöntemdir. Bu tür bir ölçümle, piyasa riski olarak adlandırılan, kur ve faiz riskinin yatırımın mevcut değerini çeşitli olasılık değerlerine ve süreye bağlı olarak ne ölçüde etkileyebileceği bulunmaya çalışılmaktadır. Diğer bir deyişle bir yatırımın, yatırım değeri cinsinden karşı karşıya olduğu riski ölçer. Örneğin 10.000.000 ABD doları tutarında bir yatırım için 1.000.000 ABD dolarlık VaR değeri, belli bir dönemde, örneğin 1 haftada, bu yatırımın olasılık değerine, örneğin % 1 olasılık, bağlı olarak karşı karşıya olduğu risk’in parasal değerini ifade eder. Portföyde ortaya çıkabilecek kaybın tahminidir. Geçmiş veya örneğin opsiyon fiyatlarından ulaşılan “implied” volatilite üzerinden yapılan hesaplamalara dayanır. Dolayısıyla tahmin yöntemlerine ilişkin, geçmiş geleceği ne kadar tahmin eder gibi kısıtlar bu yöntem içinde geçerlidir. Yönteme ilişkin metodolojik, örneğin ölçüme konu olan değerin getirisinin normal dağıldığı varsayımı, kısıtlar da söz konusudur. Sermaye yeterliliklerinde, sermayenin piyasa koşulları nedeniyle risk altında olan kısmı ile ilgili olarak, BIS tarafından bankaların uyması gereken bir ölçüt olarak da kullanımı mevcuttur.

 

 

Riskten Kaçınma (Risk Averse), Risk Alma (Risk Lover), Risk Neutral: Bir yatırımcının risk karşısında takındığı tavırları ifade etmekte kullanılan kavramlardır. “Risk averse” bir yatırımcı riskli bir portföyü ancak riskini karşılayacak garanti bir prim karşılığı kabul eden, “risk lover” bir yatırımcı yüksek bir riske rağmen bir prim talep etmeksizin garanti bir düşük getiriye razı olan, “risk neutral” bir yatırımcı ise riskle değil yatırımın getirisi ile ilgili olan yatırımcı türünü ifade eder.

 

 

Riskten Korunma (Hedging): Yatırım riskine karşı korunmak amacıyla finansal pazarlardaki araçları etkin ve doğru bir biçimde kullanarak olası ters fiyat hareketlerine karşı yatırımcının yatırımını güvenceye almasıdır. Yatırımcı, karşılaşılabilecek riskleri belirli bir değere düşürmek amacıyla vadeli işlem sözleşmeleri yardımıyla uzun pozisyon alarak gelecekte fiyatların yükseleceği beklentisi ile vadeli işlem sözleşmesi satın alabilir ya da kısa pozisyon alarak gelecekte fiyatların düşeceği beklentisi ile vadeli işlem sözleşmesi satabilir.

 

 

S-Ş

Sabit Kur Sistemi (Fixed Exchange Rate System): Ulusal bir paranın yabancı bir para veya paralardan oluşan bir sepet değerine sabitlendiği ve bu değerin sürmesinin para otoritesi tarafından bazen açık bazen de zımni olarak garanti edildiği sistemlerdir. Ulusal paranın değeri önceden belirlendiğinden o andaki arz talep koşullarını yansıtmaz.

 

 

Saklama Hizmeti (Custodian Service): Tahvil, bono, altın ve benzeri kıymetlerin sahip olan kişi veya kurum adına bir sözleşme çerçevesinde saklanması hizmetidir (safe keeping). Türkiye’de İMKB ile Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsası (VOBAŞ) nezdindeki piyasaların tümünün takas işlemleri ‘Takasbank’ tarafından sonuçlandırılmakta, bu kapsamda ‘Merkezi Kayıt Kuruluşu A.Ş.’ ile aracı kuruluşlara fiziksel saklama hizmeti sunulmaktadır.

 

Samurai Bonds: Yabancılar tarafından, Japonya’da, Japon Yeni üzerinden yapılan menkul kıymet ihraçlarıdır. Çoğunlukla 5 yıl ve üzeri vadede yapılan ihraçlardır. İlk ihraç 1970 yılında Asya Kalkınma Bankası tarafından yapılmıştır.

 

 

Satım Opsiyonu (Put Option): Satma hakkını ifade eder. Elinde opsiyon kontratını bulunduran tarafa, opsiyona konu olan kıymeti yine opsiyonda belirtilen şartlarda satma hakkını verir ancak bir yükümlülük getirmez. Piyasa koşullarına bağlı olarak opsiyonu elinde bulunduran taraf opsiyonu kullanmayabilir. Opsiyonun kullanılması “exercise” edilmesi olarak ifade edilir. Opsiyonu satan taraf ise, alan tarafın opsiyonu kullanmak istemesi durumunda kontrat şartlarını yerine getirmekle yükümlüdür.

 

Satın Alma Gücü Paritesi: Belli bir sepetteki ticarete konu olan benzer mal ve hizmetlerin farklı ülkelerdeki fiyatlarını birbirine eşitleyen döviz kurudur. Satın alma gücü paritesi hesaplanırken sadece ticarete konu olan mal ve hizmetler göz önünde bulundurulduğundan bu tür bir hesaplama iki ülke parası arasındaki değişim oranının gerçek değerini ölçmekte yetersiz kalabilmektedir.

 

 

Satış (Ask, Offer): Piyasa katılımcılarının, piyasada işlem gören değerleri (döviz, menkul kıymet gibi) satmaya istekli oldukları fiyattır.

 

 

Senyoraj “Beylik Hakkı” (Seniorage): Para basma yetkisini elinde tutan kurumun, bu yetkisi dolayısıyla para basarak elde ettiği reel gelirdir. Para stoğundaki değişimin fiyatlar genel seviyesine oranı ile ifade edilir. Enflasyonun sadece para miktarındaki artışından kaynaklanması durumunda, senyoraj ve enflasyon vergisi birbirine eşit olur.

 

Sermaye Piyasası (Capital Market): Bir yıldan uzun vadeli yatırım araçlarının ihraç edildiği ve işlem gördüğü piyasalardır.

 

Son Kredi Mercii (Lender of Last Resort): Merkez bankalarının, para otoritesi olma sıfatları ve finansal istikrarı sağlama yükümlülükleri nedeniyle, sistemde ortaya çıkan fon açıklarının piyasadan karşılanamaması halinde, son başvuru mercii merkez bankasına başvurup, bu ad altında düzenlenmiş imkanlardan faydalanmasını ifade eden bir kavramdır.

 

 

Spot Valör: Mali piyasalarda gerçekleştirilen bir işleme bağlı ödemelerin işlemin yapıldığı günü takip eden iki iş günü sonrasında gerçekleştirilmesidir.Spot valörle yapılan bir işlem, örneğin Pazartesi günü gerçekleşmiş ise ödemeler Çarşamba günü yapılmaktadır. Diğer bir deyişle spot valör, paranın kullanıma hazır olacağı tarihi ifade eder. İşlem tarihi ile kullanım tarihi arasındaki fark, mesajların hazırlanması, kontrollerin yapılması, fonların temini gibi işlemlerin belli bir zaman gerektirmesindendir.

 

 

Spot Piyasa: Spot piyasa bir ürünün alış veya satışının işlem tarihinde belirlenen fiyat üzerinde en çok iki iş günü sonrasında gerçekleştirildiği piyasadır.

 

Stagflasyon: Bir ekonomide üretimin düştüğü ya da en azından artmadığı bir ortamda enflasyon yükseldiği zaman meydana gelen durumu ifade etmektedir.


Sterilizasyon:
Merkez bankalarının, çeşitli nedenlerle ortaya çıkan para arzı artışlarının etkilerini dengelemek için yaptıkları açık piyasa işlemleridir. Örneğin merkez bankası döviz satın aldığı zaman para arzındaki artışı menkul değerler satışıyla piyasadan çekmeye çalışır ve bu şekilde döviz piyasasına yapılmış müdahaleyi sterilize etmiş olur.

 

 

STRIP (Separate Trading of Registered Interest and Principal of Securities): Kuponlu bir menkul kıymetin anaparası ve kuponlarının ayrı ayrı işlem görebilmesi amacı ile ayrıştırılmasını ifade eder. Amaç, özellikle uzun vadeli kuponlu ihraçların yatırımcı açısından kullanım alanını genişletmek ve bu tür ihraçların talebini artırmaktır. Hazine Müsteşarlığı tarafından bu amaçla bazı değişken faizli kuponlu ihraçların anapara ve kuponları ayrıştırılmıştır. 

 

 

Subprime Piyasalar: Kredi geçmişi iyi olmayan kişilerin daha yüksek faizle kredi alabildikleri piyasalardır. Eğer bu kredi ev almak amacıyla çekilmişse ‘subprime mortgage’ olarak adlandırılmaktadır. Krediyi veren kuruluşlar bu kredileri risk gruplarına ayırarak tekrar piyasaya sürebilmekte ve bunları satın alacak yatırımcılar arayabilmektedir.

 

 

Süre (Duration): Sabit getirili, kupon ödemeli bir menkul kıymetin, anapara ve kupon ödemelerinin net bugünkü değerlerinin, kupon ödeme dönemleri ile ağırlıklandırılarak bulunan vadesidir. İskontolu, kupon ödemesi olmayan kıymetlerde, duration, kıymetin vadeye kalan süresine eşittir. Risk ölçümü açısından, menkul kıymetin piyasa faizine olan duyarlılığını ölçer. Düşük kupon ödemeli, uzun vadeli kıymetlerin süresi (duration) daha uzun, diğer bir deyişle, faiz riski daha fazladır. Farklı vade ve kuponlu yatırım araçları ile bu tür mali araçlardan  oluşan portföylerin birbirlerine göre hangi oranda faiz riski ile karşı karşıya olduklarının karşılaştırılmasında kullanılır. Efektif vade olarak da adlandırılır.

 

Swap: İki tarafın bir varlık ya da yükümlülüğe bağlı olan nakit akışını aralarında değiştirdikleri işlemdir. Örneğin on yıllık sabit faizli borca sahip bir firma ile benzer ancak dalgalı faizli borca sahip bir firma birbirlerinin yükümlülüklerini değiştirebilir. Swap işlemlerinde, faiz oranları ile döviz kurlarındaki değişmeler sonucunda ortaya çıkan riski en aza indirmek amaçlanmaktadır.

 

Şirket Birleşmesi (Merger): Şirketlerin birleşerek daha büyük bir şirket oluşturmalarıdır. ‘Merger’ genellikle gönüllü olarak gerçekleştirilen birleşme anlamında kullanılan bir terim olmasına karşılık bir şirketin başka bir şirketi devralması işlemi için de kullanılabilmektedir. Ancak bir şirketin diğer bir şirketi devralmasında ‘merger’dan farklı olarak bir işletmenin başka bir işletmenin hisse senetlerini satın alarak onun hukuki varlığına son vermesi söz konusudur. Ayrıca ‘merger’ durumunda devralma işleminden farklı olarak birleşmeden oluşan şirket yeni bir ad (genellikle iki firmanın adının birlikte kullanımı) almaktadır.

 

T

Tahvil: İhraç vadesi 1 yıldan uzun menkul kıymetlerdir.

 

 

Teknik Analiz: Fiyat, hacim gibi göstergelerden hareketle, geçmiş dönem piyasa hareketlerinin analiz edilerek bu yolla geleceğe yönelik olarak fiyat tahminleri yapılmasıdır. Bu amaçla, çeşitli grafik oluşumlarından ve istatistiksel metodlardan faydalanılır. Grafikler üzerinde geçmiş fiyat hareketleri nedeniyle ortaya çıkan oluşumların gelecek için gösterge oluşturduğu, dolayısıyla bu tür oluşumların alım-satım için gösterge olarak kullanılabileceği varsayımına dayanır. Bu tür analizler, örneğin, geçmişte gerçekleşen en düşük fiyatların, diğer bir deyişle fiyatların döndüğü, yükselmeye başladığı noktaların “destek noktası” olduğu, dolayısıyla alım için bu noktaların beklenmesi (kriter olması) gerektiğini, yine geçmişte gerçekleşen en yüksek fiyatların “direnç” noktası olduğunu ve satım için dikkate alınması gerektiğini öngörür.

 

 

Ters Repo (Reverse Repurchase Agreement): Bir kıymetin belli bir tarihte, belli bir orandan geri alım vaadi ile satımını ifade eder. Merkez bankası açısından reverse repo işlemi Açık Piyasa İşlemleri çerçevesinde, piyasadan, işlem vadesi süresince, verilen kıymetler karşılığında geçici olarak para çekilmesini ifade eder.

 

 

Tezgah Üstü Piyasalar (Over the Counter “OTC”): Organize olmayan, belli bir yapı altında toplanmayan piyasalardır. İşlemler taraflar arasında karşılıklı anlaşma yoluyla gerçekleştirilir.

 

 

Tutsat (Türk Dil Kurumunun İktisat Terimleri Sözlüğü’nde ‘Mortgage‘ın Türkçe karşılığı olarak yer alan ifade): Banka veya benzer bir finans kuruluşu tarafından konut, arsa gibi taşınmaz mallar üzerinden gerçekleştirilecek ipotek karşılığında uzun vadeli konut kredilerinin kullandırılmasını öngören bir tür gayrimenkul finansman sistemini ifade etmektedir. Bu sistemde kişiler talep ettikleri taşınmaz mal için belirli bir peşinat ödemekte, geri kalan tutar ise finans kuruluşu tarafından ödünç verilerek karşılanmaktadır. Söz konusu finans kuruluşu, ödünç verdiği tutar (kredi) geri ödenene dek, taşınmaz mala el koyabilme yetkisini sahiptir. Borcun geri ödemesi önceden belirlenmiş ödeme serisine uyarak sabit ya da değişken faizle gerçekleştirilebilmektedir. Finansal kuruluşlar kullandırdıkları tutsat (mortgage) kredilerini teminat göstererek tahvil ihraç edebilmekte ve borçlanabilmektedir.

 

 

Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE): Tüketici tarafından satın alınan mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki değişimleri ölçen endekstir. TÜFE hesaplanırken ilk olarak, ülkenin genelini temsil eden bir örnek kitlenin bir yıl içinde hangi mal ve hizmete ne kadar para harcadığı hesaplanmaktadır. Bu hesaplamadan çıkan sonuca göre harcama gruplarına endeks içerisinde farklı ağırlıklar verilmektedir. Böylelikle bu örnek kitle tarafından yüksek oranda tüketilen mal ve hizmetler daha yüksek bir ağırlığa sahip olurken daha az tüketilenler daha düşük bir ağırlığa sahip olmaktadır. Yılın her ayının belirli günlerinde ve belirli alışveriş merkezlerinden alınan mal ve hizmet fiyatlarındaki değişim, bu ağırlıklara göre ölçülerek o ayın tüketici enflasyon rakamına ulaşılmaktadır.

Türev Piyasalar:
Standartlaştırılmış türev işlem sözleşmelerinin vadeli alınıp satıldığı, gerçekleştirilen takasların bir kurum tarafından garanti edildiği, borsa bünyesinde işleyen piyasalardır. Türev piyasa işlemleri olan futures, forward, opsiyon ve swap piyasa oyuncuları tarafından riskten korunmak ya da kâr elde etmek amacıyla kullanılabilmektedir.

Türev Ürünler (Derivative Products):
Getirisi başka bir kıymetin getirisine bağlanmış, diğer bir deyişle başka bir kıymetin getirisinden türetilmiş mali araçlardır. Futures ve opsiyon sözleşmeleri bu araçlara örnektir. Bu tür araçlar, döviz, faiz, altın gibi her türlü ürün üzerinden türetilebilir. Böyle bir durumda, örneğin döviz üzerine yazılan bir opsiyon kontratında, opsiyon kontratının getirisi üzerinden türetildiği dövizin piyasadaki hareketine bağlı olacaktır.

 

U-Ü

Ulusal Risk (Sovereign Risk): Bir yatırımcının yerleşik olduğu ülke dışında bir ülke menkul kıymetine yatırım yaptığında karşılaştığı risktir. Yatırım yapılan ülke merkez bankasının ya da yetkili otoritesinin döviz kuru düzenlemelerini değiştirerek döviz cinsinden yükümlülüklerinin değerini azaltabilmesi ya da tamamen sıfırlayabilmesi, borcu veya faiz ödemelerini gerçekleştirmemesi gibi riskler ulusal riski oluşturmaktadır.

 

Üçüncül Piyasa: Tezgahüstü piyasalarda (OTC) yapılan işlemler, üçüncül piyasa işlemi olarak adlandırılır.

 

 

Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE): Ekonomide üretim sürecinde girdi olarak kullanılan maddelerin fiyatlarındaki değişimleri toptancı aşamasında ölçen endekstir. Buna göre ÜFE, tarım, balıkçılık, madencilik, imalat sanayi ve enerji sektöründeki (elektrik, gaz, su) ürünlerin fiyatlarındaki değişimleri ölçmektedir. 

 

V

Vadeli İşlemler: Spot (iki iş günü) işlem tarihini aşan ileri bir tarihte teslimi söz konusu olacak bir kıymetin (döviz, faiz, mal) vadesi, miktarı ve fiyatının bugünden belirlenerek sözleşmeye bağlandığı işlemlerdir. Forward, future ve opsiyonlar bu tür işlemlere örnektir.

 

Vadeli İşlemler Sözleşmesi: Sözleşmenin taraflarına, üzerinde anlaşılan fiyattan, standartlaştırılmış kalite ve miktardaki bir malı veya kıymeti belirlenen ileri bir tarihte alma veya satma yükümlülüğü veren sözleşmedir.

 

 

Vadeli Piyasalar: Vadeli piyasalar belirli bir ürünün, fiyatı bugünden sabitlenmek koşuluyla ileri bir tarihte teslim edilmesi taahhüdünü içeren sözleşmelerin alınıp satıldığı piyasalardır.

 

 

Vadeye Kadar Getiri (Effective Rate of Return): Bir menkul kıymetin vadesine kadar tutulması sonucu elde edilecek getiriyi ifade eder. “Effective rate of return” olarak da adlandırılır.

 

 

Valör (Value Date): Üzerinde anlaşma sağlanan bir işlemin, fiilen yerine getirileceği örneğin, karşılıklı olarak hesaplara alacak ve borç kaydedileceği tarihtir. Benzer şekilde bir fonun, örneğin mevduatın sahibi tarafından fiilen kullanılabileceği tarihi ifade eder.

 

 

Varlığa Dayalı Menkul Kıymet : Kuruluşların kendi ticari işlemlerinden doğmuş alacakları karşılığında ihraç edebilecekleri kıymetli evraktır. Tüketici kredileri, konut kredileri, ihracat işlemlerinde doğan alacaklar söz konusu işleme konu olabilecek alacak türlerindendir. Bankalar varlığa dayalı menkul kıymet satarak alacaklarını daha önceden paraya çevirebilmektedir.

 

 

Verim Eğrisi (Yield Curve): Belli bir anda bir yatırım aracının çeşitli vadeleri ile bu vadelerdeki getirileri arasındaki ilişkinin grafiksel ifadesidir. Dikey eksende verim (yield), yatay eksende ise vadeler yer alır. Pozitif eğimli (normal) verim eğrisi, negatif eğimli (inverted) verim eğrisi, düz verim eğrisi ve orta vadelerde yüksek verimi ifade eden (bell shape) verim eğrileri olarak sınıflandırılırlar. Eğrinin zaman içindeki hareketleri; dikleşmesi, “steeping” (pozitif eğimli bir eğri söz konusu ise eğrinin orijine uzak kısmının yükselmesi, yakın kısmının düşmesi, eğimin artması), düzleşmesi, “flattening” (pozitif eğimli verim eğrilerinde orijine uzak kısmın düşmesi, yakın kısmın yükselmesi, eğimin azalması) ve eğrinin şeklinin değişmeden yukarı aşağı hareket etmesi, “paralel shift” olarak adlandırılır. Eğrinin eğiminin artması, uzun vadede faizlerin (enflasyonun) yükseleceği beklentisini yansıtır. Eğimin azalması, diğer bir deyişle pozitif eğimli bir verim eğrisinin düzleşmesi (orijine yakın tarafın yükselip, uzak tarafın düşmesi) ise, yatırımcıların ileride faizlerin düşeceği beklentisi ile mevcut faiz oranlarından daha uzun süre faydalanmak için uzun vadeye yönelmelerini, dolayısıyla artan talep ile bu vadede verimin düşmesini, fon talep edenlerin de ileride daha düşük faiz oranlarından borçlanma imkanı doğacağı beklentisi ile kısa vadeyi tercih etmelerini, dolayısıyla arz fazlası nedeniyle verimin artmasını ifade eder.

 

 

Y

 

Yatırım Fonları:Halktan katılma belgeleri karşılığı toplanan paraların, yatırım şirketleri tarafından sermaye piyasası araçları ile ulusal ve uluslararası borsalarda işlem gören altın ve diğer kıymetli madenlerden oluşan portföye dönüştürülmüş halidir. Yatırım şirketleri tarafından yönetilen bu fonlar özelliklerine ve yatırım alanlarına bağlı olarak yatırımcılara farklı şekilde getiriler sağlamaktadır.

 

 

Yönetilen Dalgalı Kur Rejimi (Managed Float): Resmi bir kur hedefi olmaksızın döviz kurlarının serbest olarak piyasada belirlendiği, ancak otoritelerin piyasaya döviz satmak ya da piyasadan döviz almak suretiyle kurlara müdahale edebildiği kur rejimidir.

 

 

Yüksek Riskli Yatırım Fonu (“Hedge Fon” karşılığı olarak SPK’nın Yatırım Fonlarına İlişkin Esaslar Tebliği’ne eklemeler yapan değişiklik taslağında öngörülen ifade): Belirli kısıtlamaları en aza indirgenmiş, mümkün olduğunca esnek yatırım stratejisi izlenebilen bir yatırım fonu türünü ifade etmektedir. Hedge fonların normal yatırım fonlarından temel farkı, açığa satış yapabilme ve borçlanabilme (borç alınan kaynakla yatırım yapabilme) olanaklarıdır. Bununla birlikte hedge fonlar sayesinde yatırımcı, kısa ve uzun pozisyon alabilmekte, arbitraj stratejileri uygulayabilmekte, değerinin altında fiyatlanmış bir menkul kıymeti aynı anda hem alıp hem satabilmekte, opsiyonlara veya tahvillere yatırım yapabilmekte ve düşük risk altında yüksek getiri elde etme imkanı taşıyan her türlü piyasada yatırım yapabilmektedir.

 

 

Z

 

Zorunlu Karşılık Oranı:Mevduat kabul eden finansal kurumların bu mevduatlara karşılık olarak merkez bankasında tutmak zorunda oldukları mevduatlarının kanunen saptanan oranını ifade etmektedir. Merkez bankaları bu oranı bir para politikası aracı olarak kullanabilmektedir. Eğer bankalar atıl rezervlere sahip değilse, zorunlu karşılık oranı artırıldığında bankalar verdikleri kredileri geri çağırırlar ve bu durum para arzının azalmasına neden olur. Zorunlu karşılık oranı düşürüldüğünde ise zorunlu karşılıkların bir kısmı kullanılabilir rezerv şekline dönüşür, bu da bankaların kredi tabanını artırır. Bankaların kredi tabanın genişlemesi de para arzının artmasına neden olur.

 ~Kaynak: http://www.tcmb.gov.tr/yeni/iletisimgm/sozluk.htm#aciksatis

AFRİKA KITASI



Kıta; kuzeyde Akdeniz, doğuda Kızıldeniz ve Hint okyanusu, batı ve güneybatıda ise Atlas okyanusu ile çevrilidir.

Kıtanın kuzeyinde Atlas dağları, orta kısmında ise Klimanjaro en önemli yükseltilerdir. kıta genellikle düz alanlara sahiptir.

Kıtanın en büyük iki akarsuyu Kongo ve Nildir. kıtanın doğusunda çöküntü hendekleri içinde oluşan büyük göller (Tanganika, Viktoria, Nyasa, Rudolf, Kivu) yer alır.

Kıtanın orta kısmında ekvatoral iklim görülür. Kıyılarda ise denizel iklimler ve savan iklimi görülür. Özellikle kıtanın kuzeyinde büyük bir alanda çöl iklimi görülür. Dünyanın en büyük çölü olan Büyük Sahra burada yer alır. Bu bölge çok az yağış alır. kıtanın en büyük sorunu erozyondur.

Kıtanın Kuzey Yarım Kürede kalan bölümünde nüfus yoğunluğunun çok az olmasının nedeni, büyük kısmının çöllerle kaplı olmasıdır. kıtanın nüfus yoğunluğu çok fazla değildir. Diğer kıtalara yoğun bir şekilde göç meydana gelmektedir. Yerleşmelerin yoğun olduğu yerler kıtanın kıyı kesimleridir.

Kıtada çok fazla tarım alanı olmadığı için, tarım gelişmemiştir. Bu yüzden açlık çeken birçok Afrika ülkesi vardır. Hayvancılık da pek gelişmemiştir.

Kıtanın önemli sorunlarından biri olan erozyon da tarım ve hayvancılığın gerilemesine neden olmaktadır. kıtada kakao ve palmiye yağı üretimi çok önemlidir.

Afrika ülkelerinde en önemli yer altı zenginliği Fas, Tunus ve Cezayirde çıkarılan fosfattır. Ayrıca Güney Afrika Cumhuriyeti Dünyada en fazla altın ve elmas çıkarılan ülkedir.

Doğal zenginlikleri çok olmasına rağmen, kıtada sanayinin gelişmemesinin en önemli nedeni, zengin kömür yataklarına sahip olmayışıdır. Ayrıca enerji üretimindeki yetersizlik, ham madde kaynaklarının yabancıların denetiminde olması, üretim teknolojisinin gelişmemesi ve sermaye yetersizliği kıtada sanayi gelişimini etkileyen en önemli faktörlerdir.

AMERİKA KITASI


Kuzey ve Güney olmak üzere iki kıta olan Amerika nın doğusunda Atlas okyanusu, batısında Büyük okyanus yer almaktadır.

Kuzey Amerikanın batısında Kayalık dağları ve Güney Amerikanın batısında ise Ant dağları kuzey güney yönünde uzanırlar. Bu kıtaların orta ve doğu kısımları ise genellikle ova ve plâtolarla kaplıdır. Dünyanın en büyük akarsularından olan Missisipi Kuzey Amerikada, Amazon ise Güney Amerikada yer alır. Kuzey Amerikada Superior, Michigan, Huron, Erie, Ontario ve Büyük Ayı gölleri yer alır. Kuzey Amerikada Arizona ve Meksika, Güney Amerikada ise Atacama çölleri bulunur.

Amerika kıtalarında yeryüzünde bulunan bütün (muson hariç) iklimler görülür.

Amerika Birleşik Devletlerinde tarım ve hayvancılık gelişmiştir. Dünya üretiminde en önde olduğu ürünler; mısır, pamuk, tütün, arpa ve yulaftır. Dünyanın en çok muz ve kahve üretilen ülkesi Brezilyadır. Hayvancılık Arjantinde çok gelişmiştir.

Kanada genellikle soğuk iklimlerin etkisi altındadır. Bu yüzden soğuğa dayanıklı buğday, şeker pancarı, mısır ve keten yetiştirilir.

Nüfusu en çok ülkeler ise ABD, Brezilya ve Meksikadır. Nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu yer ABDnin kuzeydoğusudur.

Kanada; nikel, plâtin ve asbest çıkarımında Dünya da en önde yer alır. ABD ise; kömür, alüminyum, doğal gaz, petrol, bakır, çinko ve kurşunun Dünya da en çok çıkarıldığı ülkedir.

Kanadaya geleceğin ülkesi de denilmektedir. Miktarları tam olarak tespit edilemeyen zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahiptir. Bu ülkede iklim koşullarının olumsuzluğu, endüstri kuruluşlarının güney bölgelerde toplanmasına neden olmuştur.

ABD, Dünyanın en gelişmiş ülkesidir. Dünyada en çok dış pazarı olan ülkedir. Bu ülkenin tarım ve endüstrisinin gelişmesi, ülkeyi Dünyanın ticaret ve bankacılık merkezi yapmıştır. Ülkede çok zengin olan kömür ve demir yatakları endüstrinin gelişmesinin en önemli nedenleridir. Türkiye�nin dış ticaretinde de Almanyadan sonra gelen ülke olmuştur.

ANTARKTİKA KITASI


Güney Kutbu çevresinde yer alan kıtanın % 95i buzullarla kaplıdır.

Kıtada yüksekliği fazla olan bazı dağlar bulunur. kıtada yerleşik hayat yoktur. Bu yüzden hiç beşerî ve ekonomik faaliyet yoktur.

ASYA KITASI

Kıtanın doğusunu Büyük okyanus, güneyini Hint okyanusu, batısını Akdeniz, Karadeniz ve Avrupa, kuzeyini ise Kuzey Buz denizi oluşturur.

Asya, yüz ölçümü en büyük olan kıtadır (44 milyon km2). kıtanın güney kısmında doğu batı yönünde uzanan Dünyanın en büyük ve en yüksek sıradağı olan Himalayalar uzanır. kıtanın orta, kuzey ve doğu kısımları düz alanlara sahiptir. Batıda ise kuzey güney doğrultusunda Ural ve Kafkas dağları yer alır. kıtada, Arabistan, Karakum ve Kızılkum çölleri vardır.

Kıtada büyük akarsu ve göller yer alır. Hazar, Aral Baykal gölleri ile Fırat, Dicle, Seyhan, Volga, Obi, İndus ve Ganj gibi akarsular bulunur.

Kıtada Akdeniz, muson, karasal, çöl ve tundra iklimleri görülür. Kış mevsiminde Dünyanın en soğuk yerleri kıtadaki Sibiryadır. kıtada yaz ve kış mevsimi arasındaki sıcaklık farkı fazladır. Güneydoğu Asyanın bitki örtüsü oldukça gür ormanlardır.

Çünkü burası Dünyanın en çok yağış alan bölgelerinden biridir. kıtanın kuzeyinde 60° enlemi çevresinde iğne yapraklı ormanlar bulunur. İç bölgelerde ise bozkırlar yer alır.

Kıtada tarım ve hayvancılık çok gelişmiştir. Birçok tarım ürününün en fazla yetiştiği kıta burasıdır. kıtada en çok yetiştirilen ürünler çay, pirinç, pamuk, soya fasulyesi, kauçuk, şeker pancarı, yer fıstığı, hurma, ayçiçeği ve buğdaydır.

Hindistanda büyükbaş hayvancılık çok gelişmiştir. Orta Asya bozkırlarında ise küçükbaş hayvancılık çok yaygındır.

Kıta, Dünya nüfusunun yarısından fazlasını barındırır. Asyanın en kalabalık üç ülkesi Çin, Hindistan ve Bangladeştir. Güneydoğu Asyada nüfus yoğunluğu fazladır. Nüfusun en seyrek olduğu yerler ise çöller, Himalayaların yüksek yerleri, Moğolistan ve Sibiryadır. Şehirleşmenin en fazla olduğu ülke Japonyadır.

Kıta, yer altı kaynakları açısından oldukça zengindir. Asyada; petrol, doğal gaz, kalay, bor, krom, manganez, kömür, demir ve altın en önemli yer altı kaynaklarıdır. Özellikle çok zengin olan petrol ve doğal gaz yatakları kıtanın Dünya üzerindeki önemini artırmaktadır. Zengin maden yatakları Ural dağları, Orta Doğu ülkeleri ve Türk cumhuriyetlerinde bulunmaktadır.

Kıtada sanayi, ticaret ve ekonominin en çok geliştiği ülke Japonyadır. kıtadaki diğer ülkeler genellikle gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelerdir.

AVRUPA KITASI

Avrupa; doğuda Asya kıtası, güneyde Akdeniz batıda Atlas okyanusu ve kuzeyde ise Kuzey Buz denizi ile çevrilidir.

Büyük bir kısmı ova ve plâtolarla kaplı olan Avrupa’nın ortalama yükseltisi oldukça azdır. Avrupa’nın en önemli yükseltisi kıtanın güney kısmında uzanan Alp dağlarıdır. kıtanın en yüksek yeri Fransa’daki Mont – Blanc (4810 metre) dağıdır. kıtanın kuzeyinde ise İskandinav yarımadasında Norveç ve İsveç’in sınırlarını oluşturan İskandinav dağları yer alır.

Kıta, akarsu ve göl bakımından oldukça zengindir. Avrupa’nın ortalama yükseltisi az olması sonucunda akarsular denge profilini kazanmıştır. Bu yüzden Avrupa akarsularının enerji potansiyeli ve aşındırma gücü azdır. Akarsular üzerinde taşımacılık ve ulaşım çok yaygındır.

Kıtanın kutba yakın yüksek enlemlerinde yer alan Finlandiya, Norveç ve İsveç gibi ülkelerde buzulların oluşturduğu şekillere rastlanır. Bu ülkelerde buzul vadileri, fiyortlar, göl çanakları, morenler ve sirk gölleri yer alır. Dünya’nın en fazla göl bulunan ülkesi Finlandiya’dır.

Avrupa kıtasında birçok farklı iklim görülür. kıtanın kuzeybatısında yer alan kısmında batı rüzgârları ve Gulf Stream sıcak su akıntısının etkisiyle ılıman okyanus iklimi görülür. Bu iklim özellikle İngiltere, Hollanda, Danimarka, Belçika ve Almanyayı etkilemektedir. kıtanın kuzeyinde İskandinav yarımadasının büyük bir kısmında sert ve soğuk iklimler hâkimdir.

Orta ve Doğu Avrupada ise karasal iklim koşulları hüküm sürer. Bu iklim özellikle Macaristan, Avusturya, İsveç ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkeleri etkiler. Avrupanın güney kesimi ise, Akdeniz kıyısında bulunduğu için Akdeniz ikliminin etkisi altındadır.

Kıtanın güneyinde maki bitki örtüsü, kuzeybatısında daima yeşil kalan ormanlar, kuzeyde iğne yapraklı tayga ormanları, Orta ve Doğu Avrupada ise bozkırlar yer alır.

Avrupa kıtasında tarım ve hayvancılık çok gelişmiştir. Çünkü gelişmiş bütün teknolojik olanaklar kullanılarak tarım ve hayvancılık yapılır. Özellikle Hollanda ve Belçika gibi ülkelerde intansif tarım yapılır. Bu sayede toprakları küçük olan bu ülkeler çok miktarda tarım ürünü yetiştirmektedir. Yine Hollanda çiçek yetiştiriciliği ve hayvancılıkta öne çıkmıştır. kıtada en çok yetiştirilen tarım ürünleri tahıllar, şeker pancarı, patates, üzüm, sebze ve meyvelerdir.

İskandinav yarımadasındaki ülkelerde arazi elverişsiz olduğu için tarım ve hayvancılık gelişmemiştir. Bu ülkelerde balıkçılık ve ormanlar çok gelişmiştir. Fransa üzüm, Almanya patates üretiminde Dünya da en önde gelen ülkelerdir.

Kıtada nüfusun en fazla toplandığı yer kuzeybatı kısmıdır. Nüfus yoğunluğu en fazla olan ülke Hollandadır. Avrupanın en seyrek nüfuslu yerleri İskandinav yarımadasının orta ve kuzey kısmı, Alp dağlarının yüksek kesimleri ve Grönlanddır.

Kıtada şehir nüfusu oranı oldukça fazladır. Şehir nüfusu oranının en fazla olduğu ülke İngilteredir. Avrupa, kıtalar arasında nüfus yoğunluğu en fazla olan kıtadır. kıtada tarımda çalışanların oranı çok azdır. İnsanlar genelde şehirlerde yaşar ve büyük kısmı hizmetler sektörü ile sanayi faaliyetlerinde çalışır.

Avrupa, yer altı zenginlikleri açısından çok önemli bir kıta değildir. kıtanın kuzeybatısında bulunan taş kömürü ve demir yatakları özellikle İngilterenin endüstride ilerlemesini sağlamıştır.

Avrupa, ekonomi ve sanayinin en çok geliştiği kıta-dır. kıta birçok ekonomik faaliyetin merkezi durumundadır. Dünya ticaretinin en çok geliştiği kıtadır. Avrupada ekonomi, sanayi ve ticaret çok geliştiği için, yaşam standardının en yüksek olduğu kıta olmuştur. Özellikle Kuzeybatı Avrupa ülkeleri, İskandinav ülkeleri ve İsviçre en çok gelişmiş ülkelerdir. İsviçre, kıtada yaşam standardının en yüksek olduğu ülkedir. Balkan ülkeleri ve Doğu Avrupa ülkeleri yeni yeni gelişmeye başlayan ülkelerdir.

Kıtada turizm çok gelişmiştir. Gezilebilecek birçok tarihî güzellik vardır. Turizmin en fazla geliştiği ülkeler; Fransa, Hollanda, İspanya, İtalya ve Yunanistan dır. İsviçre, İsveç ve Norveçte kış turizmi, İspanya, İtalya ve Yunanistanda ise yaz turizmi gelişmiştir.

AVUSTURALYA (OKYANUSYA) KITASI

Yüz ölçümü en küçük kıta olan Okyanusya, Büyük okyanus ve Hint okyanusu ile çevrilidir.

Ortalama yükseltisi çok az olan bir kıtadır (210 metre). Ülkenin batı ve orta kesimi çöllerle kaplıdır.

Kıtada hayvancılık gelişmiştir. Dünyada en çok yün elde eden ve satan ülke Avustralyadır.

Yerleşilebilen kıtalar içinde en az nüfus bulunan kıtadır. Nüfus yoğunluğu oldukça azdır. Nüfus genellikle Avustralyanın güney doğusunda toplanmıştır. kıtada; ılıman okyanus, çöl ve savan iklimleri görülür.

~Kaynak: http://www.uludagforum.com

Avrupa Kıtası

İNGİLTERE:
Başkenti: Londra
Resmi Adı: Büyük Britanya
Para Birimi: Sterlin
Resmi Dili: İngilizce
Dini: Anglikan Protestanlık
Yüzölçümü: 244.000 km²
En çok üretilen: Buğday (11.7 Milyon Ton)

İRLANDA:
Başkenti: Dublin
Resmi Adı: İrlanda Cumhuriyeti
Para Birimi: İrlanda Sterlini
Resmi Dili: İngilizce ve Galice
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 70.000 km²
En çok üretilen: Buğday (375.000 Ton)

NORVEÇ:
Başkenti: Oslo
Resmi Adı: Norveç Krallığı
Para Birimi: Norveç Kronu
Resmi Dili: Norveççe
Dini: Protestanlık
Yüzölçümü: 325.000 km²
En çok üretilen: Balık(1.9 Milyon Ton)

FİNLANDİYA:
Başkenti: Helsinki
Resmi Adı: Finlandiya Cumhuriyeti
Para Birimi: Markka
Resmi Dili: Fince ve İsveççe
Dini: Protestanlık
Yüzölçümü: 338.000 km²
En çok üretilen: Kereste(41.8 Milyon m³)

İSVEÇ:
Başkenti: Stockholm
Resmi Adı: İsveç Krallığı
Para Birimi: İsveç Kronu
Resmi Dili: İsveççe
Dini: Protestanlık
Yüzölçümü: 450.000 km²
En çok üretilen: Buğday (1.3 Milyon Ton)

İZLANDA:
Başkenti: Reykjavik
Resmi Adı: İzlanda Cumhuriyeti
Para Birimi: İzlanda Kronu
Resmi Dili: İzlandaca
Dini: Protestanlık
Yüzölçümü: 103.000 km²
En çok üretilen/yetiştirilen: Sığır (770.000 Bas)

DANİMARKA:
Başkenti: Kopenhag
Resmi Adı: Danimarka Krallığı
Para Birimi: Danimarka Kronu
Resmi Dili: Danca
Dini: Protestanlık
Yüzölçümü: 43.000 km²
En çok üretilen: Buğday (2.2 Milyon Ton)

ALMANYA:
Başkenti: Berlin
Resmi Adı: Almanya Federal Cumhuriyeti
Para Birimi: Alman Markı
Resmi Dili: Almanca
Dini: Protestanlık ve Katoliklik
Yüzölçümü: 357.000 km²
En çok üretilen: Buğday (15.9 Milyon Ton)

HOLLANDA:
Başkenti: Amsterdam
Resmi Adı: Hollanda Krallığı
Para Birimi: Florin
Resmi Dili: Hollandaca
Dini: Protestanlık ve Katoliklik
Yüzölçümü: 34.000 km²
En çok üretilen: Buğday (785.000 Ton)

BELÇİKA:
Başkenti: Brüksel
Resmi Adı: Belçika Krallığı
Para Birimi: Belçika Frangı
Resmi Dili: Fransızca ve Flamanca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 30.500 km²
En çok üretilen: Buğday (1.2 Milyon Ton)

LÜKSEMBURG:
Başkenti: Lüksemburg
Resmi Adı: Lüksemburg Grandüklüğü
Para Birimi: Lüksemburg Frangı
Resmi Dili: Fransızca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 2.586 km²
En çok üretilen: Şarap (142.000 Hektolitre)

LİHTENSTAYN:
Başkenti: Vaduz
Resmi Adı: Lihtenstayn Prensliği
Para Birimi: İsviçre Frangı
Resmi Dili: Almanca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 160 km²

FRANSA:
Başkenti: Paris
Resmi Adı: Fransa Cumhuriyeti
Para Birimi: Fransız Frangı
Resmi Dili: Fransızca
Dini: Katoliklik(Müslüman, Protestan ve Musevi azınlıklar)
Yüzölçümü: 549.000 km²
En çok üretilen: Buğday (30 Milyon Ton)

AVUSTURYA:
Başkenti: Viyana
Resmi Adı: Avusturya Cumhuriyeti
Para Birimi: Silin
Resmi Dili: Almanca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 84.000 km²
En çok üretilen: Buğday (1.4 Milyon Ton)

İSVİÇRE :
Başkenti: Bern
Resmi Adı: İsviçre Konfederasyonu
Para Birimi: İsviçre Frangı
Resmi Dili: Almanca, Fransızca, İtalyanca, Romans Dili
Dini: Protestanlık ve Katoliklik
Yüzölçümü: 357.000 km²
En çok üretilen/yetiştirilen: Sığır (1.8 Milyon Bas) İTALYA:
Başkenti: Roma
Resmi Adı: İtalya Cumhuriyeti
Para Birimi: Liret
Resmi Dili: İtalyanca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 301.000 km²
En çok üretilen: Buğday (8.1 Milyon Ton)

SAN MARİNO:
Başkenti: San Marino
Resmi Adı: San Marino Cumhuriyeti
Para Birimi: Liret
Resmi Dili: İtalyanca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 61 km²
Baslıca Kaynak: Turizm(Yılda 3 Milyon Turist) VATİKAN:
Başkenti: Vatikan
Resmi Adı: Vatikan Sitesi Devleti
Para Birimi: Liret
Resmi Dili: İtalyanca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 0.44 km²

YUNANİSTAN:
Başkenti: Atina
Resmi Adı: Yunanistan Cumhuriyeti
Para Birimi: Drahmi
Resmi Dili: Yunanca
Dini: Hıristiyanlık
Yüzölçümü: 132.000 km²
En çok üretilen: Buğday (2.6 Milyon Ton) MALTA:
Başkenti: Valetta
Resmi Adı: Malta Cumhuriyeti
Para Birimi: Liret
Resmi Dili: İngilizce ve Malta’ca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 316 km²
En çok üretilen: Buğday (3.000 Ton)

ANDORA:
Başkenti: Andora la Vella
Resmi Adı: Andora Prensliği
Para Birimi: Fransız Frangı ve İspanyol Pesetası
Resmi Dili: Katalanca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 465 km²
Baslıca Kaynak: Turizm(Yılda 13 Milyon Turist) MONAKO:
Başkenti: Monako
Resmi Adı: Monako Prensliği
Para Birimi: Fransız Frangı
Resmi Dili: Fransızca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 2 km²
Baslıca Kaynak: Turizm(242.000 Turist)

PORTEKİZ:
Başkenti: Lizbon
Resmi Adı: Portekiz Cumhuriyeti
Para Birimi: Eskudo
Resmi Dili: Portekizce
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 92.000 km²
En çok üretilen: Buğday (350.000 Ton) İSPANYA:
Başkenti: Madrid
Resmi Adı: ispanya Krallığı
Para Birimi: Peseta
Resmi Dili: İspanyolca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 505.000 km²
En çok üretilen: Buğday (6.9 Milyon Ton)

SSCB (RUSYA):
Başkenti: Moskova
Resmi Adı: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği
Para Birimi: Ruble
Resmi Dili: Rusça
Dini: Her Çeşit
Yüzölçümü: 22.400.000 km²
En çok üretilen: Buğday (88 Milyon Ton) POLONYA:
Başkenti: Varşova
Resmi Adı: Polonya Halk Cumhuriyeti
Para Birimi: Zloti
Resmi Dili: Lehçe
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 313.000 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (7.3 Milyon Ton)

ÇEKOSLOVAKYA:
Başkenti: Prag
Resmi Adı: Çek ve Slovak Federatif Cumhuriyeti
Para Birimi: Koruna
Resmi Dili: Çekçe ve Slovakça
Dini: Çeşitli
Yüzölçümü: 127.900 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (5.7 Milyon Ton) ROMANYA:
Başkenti: Bükreş
Resmi Adı: Romanya Cumhuriyeti
Para Birimi: Leu
Resmi Dili: Rumence
Dini: Çeşitli
Yüzölçümü: 237.500 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (9 Milyon Ton)

MACARİSTAN:
Başkenti: Budapeşte
Resmi Adı: Macaristan Cumhuriyeti
Para Birimi: Forint
Resmi Dili: Macarca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 93.000 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (6.9 Milyon Ton) YUGOSLAVYA:
Başkenti: Belgrat
Resmi Adı: Yugoslavya Federatif Sosyalist Cumhuriyeti
Para Birimi: Dinar
Resmi Dili: Makedonca,Sırpça-Hırvatça,Slovence
Dini: Çeşitli
Yüzölçümü: 255.800 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (5.6 Milyon Ton)

ARNAVUTLUK:
Başkenti: Tiran
Resmi Adı: Arnavutluk Sosyalist Hak Cumhuriyeti
Para Birimi: Lek
Resmi Dili: Arnavutça
Dini: ?????
Yüzölçümü: 29.000 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (589.000 Ton) BULGARİSTAN:
Başkenti: Sofya
Resmi Adı: Bulgaristan Halk Cumhuriyeti
Para Birimi: Leva
Resmi Dili: Bulgarca
Dini: Çeşitli
Yüzölçümü: 111.000 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (4.5 Milyon Ton)
Kuzey Afrika Kıtası


FAS:
Başkenti: Rabat
Resmi Adı: Fas Krallığı
Para Birimi: Dirhem
Resmi Dili: Arapça
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 712.000 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (3.6 Milyon Ton) CEZAYİR :
Başkenti: El Cezayir
Resmi Adı: Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti
Para Birimi: Cezayir Dinarı
Resmi Dili: Arapça
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 2.308.000 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (900.000 Ton)

TUNUS:
Başkenti: Es Tunus
Resmi Adı: Tunus Cumhuriyeti
Para Birimi: Tunus Dinarı
Resmi Dili: Arapça
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 164.000 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (211.000 Ton) LİBYA:
Başkenti: Trablus
Resmi Adı: Libya Arap Sosyalist Halk Cemahiriyesi
Para Birimi: Libya Dinarı
Resmi Dili: Arapça
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 1.760.000 km²
Baslıca Kaynak: Davar(5.5 Milyon Bas)

MISIR:
Başkenti: Kahire
Resmi Adı: Mısır Arap Cumhuriyeti
Para Birimi: Mısır Lirası
Resmi Dili: Arapça
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 1.000.000 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (2.5 Milyon Ton) ETİYOPYA:
Başkenti: Addis Abeba
Resmi Adı: Sosyalist Etiyopya
Para Birimi: Bir
Resmi Dili: Amharca
Dini: Hıristiyanlık
Yüzölçümü: 1.220.000 km²
Baslıca Kaynak: Mısır(1.6 Milyon Ton)

SOMALİ :
Başkenti: Mogadişu
Resmi Adı: Somali Demokratik Cumhuriyeti
Para Birimi: Somali Silini
Resmi Dili: Somali’ce
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 638.000 km²
Baslıca Kaynak: Mısır(282.000 Ton) CİBUTİ :
Başkenti: Cibuti
Resmi Adı: Cibuti Cumhuriyeti
Para Birimi: Cibuti Frangı
Resmi Dili: Fransızca
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 23.000 km²

MORİTANYA:
Başkenti: Nuakşot
Resmi Adı: Moritanya İslâm Cumhuriyeti
Para Birimi: Ugiya
Resmi Dili: Arapça
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 1.080.000 km²
Baslıca Kaynak: Sığır (1 Milyon Bas) MALİ :
Başkenti: Bamako
Resmi Adı: Mali Cumhuriyeti
Para Birimi: CFA Frangı
Resmi Dili: Fransızca
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 1.240.000 km²
Baslıca Kaynak: Pamuk(70.000 Ton)

BURKİNA FASO:
Başkenti: Ouagadougou
Resmi Adı: Burkina Faso
Para Birimi: CFA Frangı
Resmi Dili: Fransızca
Dini: İslâmiyet, Animist İnançlar
Yüzölçümü: 275.000 km²
Baslıca Kaynak: Koca Darı(1 Milyon Ton) NİJER :
Başkenti: Niamey
Resmi Adı: Nijer Cumhuriyeti
Para Birimi: CFA Frangı
Resmi Dili: Fransızca
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 1.267.000 km²
Baslıca Kaynak: Akdarı(1 Milyon Ton)

ÇAD:
Başkenti: N’Djamena
Resmi Adı: Çad Cumhuriyeti
Para Birimi: CFA Frangı
Resmi Dili: Fransızca
Dini: İslâmiyet, Animist inançlar
Yüzölçümü: 1.284.000 km²
Baslıca Kaynak: Pamuk(43.000 Ton) SUDAN:
Başkenti: Hartum
Resmi Adı: Sudan Demokratik Cumhuriyeti
Para Birimi: Sudan Lirası
Resmi Dili: Arapça
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 2.506.000 km²
Baslıca Kaynak: Pamuk(165.000 Ton)
Batı Afrika


SENEGAL:
Başkenti: Dakar
Resmi Adı: Senegal Cumhuriyeti
Para Birimi: CFA Frangı
Resmi Dili: Fransızca
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 197.000 km²
Baslıca Kaynak: Yer Fıstığı (700.000 Ton) YEŞİL BURUN:
Başkenti: Praia
Resmi Adı: Yeşil Burun Cumhuriyeti
Para Birimi: Eskudo
Resmi Dili: Portekizce
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 4.000 km²
Baslıca Kaynak: Balıkçılık, muz

GAMBİYA:
Başkenti: Ban jul
Resmi Adı: Gambiya Cumhuriyeti
Para Birimi: Dalasi
Resmi Dili: İngilizce
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 11.300 km² GİNE:
Başkenti: Konakri
Resmi Adı: Gine Cumhuriyeti
Para Birimi: Gine Frangı
Resmi Dili: Fransızca
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 250.000 km²
Baslıca Kaynak: Manyok(500.000 Ton)

GİNE-BİSSAU:
Başkenti: Bissau
Resmi Adı: Gine-Bissau Cumhuriyeti
Para Birimi: Peso
Resmi Dili: Portekizce
Dini: Animist inançlar
Yüzölçümü: 36.125 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(125.000 Ton) SİERRA LEONE:
Başkenti: Freetown
Resmi Adı: Sierra Leone Cumhuriyeti
Para Birimi: Leone
Resmi Dili: İngilizce
Dini: İslâmiyet, Animist inançlar
Yüzölçümü: 72.000 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(565.000 Ton)

FİLDİŞİ KIYISI (SAHİLİ ) :
Başkenti: Yamusukro
Resmi Adı: Fildişi Kıyısı Cumhuriyeti
Para Birimi: CFA Frangı
Resmi Dili: Fransızca
Dini: İslâmiyet, Katoliklik, Animist inançlar
Yüzölçümü: 322.000 km² LİBERYA:
Başkenti: Monrovia
Resmi Adı: Liberya Cumhuriyeti
Para Birimi: Liberya Doları
Resmi Dili: İngilizce
Dini: Animist inançlar
Yüzölçümü: 110.000 km²
Baslıca Kaynak: Kauçuk(89.000 Ton)

GANA:
Başkenti: Accra
Resmi Adı: Gana Cumhuriyeti
Para Birimi: Sedi
Resmi Dili: İngilizce
Dini: Protestanlık, Önemli Müslüman ve Katolik Azınlıklar
Yüzölçümü: 240.000 km²
Baslıca Kaynak: Kakao(225.000 Ton) TOGO:
Başkenti: Lome
Resmi Adı: Togo Cumhuriyeti
Para Birimi: CFA Frangı
Resmi Dili: Fransızca
Dini: Katoliklik, Animist inançlar
Yüzölçümü: 56.600 km²
Baslıca Kaynak: Pamuk(23.000 Ton)

BENİN:
Başkenti: Porto-Novo
Resmi Adı: Benin Halk Cumhuriyeti
Para Birimi: CFA Frangı
Resmi Dili: Fransızca
Dini: Katoliklik, Animist inançlar
Yüzölçümü: 113.000 km²
Baslıca Kaynak: Palmiye Yağı(40.000 Ton) NİJERYA:
Başkenti: Abuja
Resmi Adı: Nijerya Federal Cumhuriyeti
Para Birimi: Naira
Resmi Dili: İngilizce
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 924.000 km²
Baslıca Kaynak: Manyok(14.7 Milyon Ton)
Orta ve Doğu Afrika
KAMERUN:
Başkenti: Yaunde
Resmi Adı: Kamerun Cumhuriyeti
Para Birimi: CFA Frangı
Resmi Dili: Fransızca ve İngilizce
Dini: Katoliklik, Protestanlık, Animist inançlar
Yüzölçümü: 475.000 km²
Baslıca Kaynak: Kahve(125.000 Ton) EKVATOR GİNESİ :
Başkenti: Malabo
Resmi Adı: Ekvator Ginesi Cumhuriyeti
Para Birimi: CFA Frangı
Resmi Dili: İspanyolca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 28.100 km²
Baslıca Kaynak: Manyok(55.000 Ton)

GABON:
Başkenti: Libreville
Resmi Adı: Gabon Cumhuriyeti
Para Birimi: CFA Frangı
Resmi Dili: Fransızca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 286.600 km²
Baslıca Kaynak: Kereste(1.5 Milyon m³) KONGO:
Başkenti: Brazzaville
Resmi Adı: Kongo Halk Cumhuriyeti
Para Birimi: CFA Frangı
Resmi Dili: Fransızca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 342.000 km²
Baslıca Kaynak: Manyok(620.000 Ton)

SAO TOME ve PRİNCİPE:
Başkenti: Sao Tome
Resmi Adı: Sao Tome ve Principe Dem. Cumhuriyeti
Para Birimi: Dobra
Resmi Dili: Portekizce
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 960 km² ORTA AFRİKA CUMHURİYETİ :
Başkenti: Bangui
Resmi Adı: Orta Afrika Cumhuriyeti
Para Birimi: CFA Frangı
Resmi Dili: Fransızca
Dini: Katoliklik, Animist inançlar
Yüzölçümü: 620.000 km²
Baslıca Kaynak: Manyok(708.000 Ton)

ZAİRE:
Başkenti: Kinsasa
Resmi Adı: Zaire Cumhuriyeti
Para Birimi: Zaire
Resmi Dili: Fransızca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 2.345.000 km²
Baslıca Kaynak: Manyok(15.5 Milyon Ton) UGANDA:
Başkenti: Kampala
Resmi Adı: Uganda Cumhuriyeti
Para Birimi: Yeni Uganda Silini
Resmi Dili: İngilizce
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 237.000 km²
Baslıca Kaynak: Kahve(195.000 Ton)

RUANDA:
Başkenti: Kigali
Resmi Adı: Ruanda Cumhuriyeti
Para Birimi: Ruanda Frangı
Resmi Dili: Fransızca ve Ruandaca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 26.338 km²
Baslıca Kaynak: Kahve(33.000 Ton) BURUNDİ :
Başkenti: Bujumbura
Resmi Adı: Burundi Cumhuriyeti
Para Birimi: Burundi Frangı
Resmi Dili: Fransızca ve Kirundi Dili
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 28.000 km²
Baslıca Kaynak: Muz(1.260.000 Ton)

KENYA:
Başkenti: Nairobi
Resmi Adı: Kenya Cumhuriyeti
Para Birimi: Kenya Silini
Resmi Dili: İngilizce ve Svahilce
Dini: Katoliklik, Animist inançlar
Yüzölçümü: 583.000 km²
Baslıca Kaynak: Mısır(2.650.000 Ton) TANZANYA:
Başkenti: Darüsselam
Resmi Adı: Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti
Para Birimi: Tanzanya Silini
Resmi Dili: İngilizce ve Svahilce
Dini: Katoliklik, İslâmiyet ve Protestanlık
Yüzölçümü: 940.000 km²
Baslıca Kaynak: Kahve(56.000 Ton)

MALAVİ :
Başkenti: Lilongwe
Resmi Adı: Malavi Cumhuriyeti
Para Birimi: Kvaça
Resmi Dili: İngilizce
Dini: Katoliklik ve Animist inançlar
Yüzölçümü: 118.000 km²
Baslıca Kaynak: Tütün(71.000 Ton)
Güney Afrika
GÜNEY AFRİKA:
Başkentleri: Pretoria ve Cape Town
Resmi Adı: Güney Afrika Cumhuriyeti
Para Birimi: Rand
Resmi Dili: Afrikaanca ve İngilizce
Dini: Protestanlık
Yüzölçümü: 1.221.000 km²
Baslıca Kaynak: Mısır(7.000.000 Ton) MOZAMBİK:
Başkenti: Maputo
Resmi Adı: Mozambik Halk Cumhuriyeti
Para Birimi: Metikal
Resmi Dili: Portekizce
Dini: Katoliklik, Animist inançlar
Yüzölçümü: 785.000 km²
Baslıca Kaynak: Seker(26.000 Ton)

LESOTHO:
Başkenti: Maseru
Resmi Adı: Lesotho Krallığı
Para Birimi: Loti
Resmi Dili: İngilizce
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 30.355 km² SVAZİLAND:
Başkenti: Mbabane
Resmi Adı: Svaziland Krallığı
Para Birimi: Lilangeni
Resmi Dili: İngilizce
Dini: Protestanlık
Yüzölçümü: 17.363 km²
Baslıca Kaynak: Turunçgiller(107.000 Ton)

NAMİBYA:
Başkenti: Windhoek
Resmi Adı: Namibya
Para Birimi: Güney Afrika Randı
Resmi Dili: Afrikaanca ve İngilizce
Dini: Animist inançlar
Yüzölçümü: 825.000 km²
Baslıca Kaynak: Sığır (2 Milyon Bas) BOTSVANA:
Başkenti: Gaborone
Resmi Adı: Botsvana Cumhuriyeti
Para Birimi: Pula
Resmi Dili: İngilizce
Dini: Protestanlık, Animist inançlar
Yüzölçümü: 570.000 km²
Baslıca Kaynak: Sığır (2.7 Milyon Bas)

ANGOLA:
Başkenti: Luanda
Resmi Adı: Angola Halk Cumhuriyeti
Para Birimi: Kwanza
Resmi Dili: Portekizce
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 1.246.700 km²
Baslıca Kaynak: Manyok(1.900.000 Ton) ZAMBİYA:
Başkenti: Lusaka
Resmi Adı: Zambiya Cumhuriyeti
Para Birimi: Kvaça
Resmi Dili: İngilizce
Dini: Protestanlık, Animist inançlar
Yüzölçümü: 746.000 km²
Baslıca Kaynak: Sığır (2.8 Milyon Bas)

ZİMBABWE:
Başkenti: Harare
Resmi Adı: Zimbabwe Cumhuriyeti
Para Birimi: Zimbabwe Doları
Resmi Dili: İngilizce
Dini: Protestanlık, Animist inançlar
Yüzölçümü: 390.000 km²
Baslıca Kaynak: Sığır (4.8 Milyon Bas) MADAGASKAR:
Başkenti: Antananarivo
Resmi Adı: Madagaskar Demokratik Cumhuriyeti
Para Birimi: Madagaskar Frangı
Resmi Dili: Malgasça
Dini: Katoliklik, Animist inançlar
Yüzölçümü: 587.000 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(2.1 Milyon Ton)

MAURİCE ADASI:
Başkenti: Port-Louis
Resmi Adı: Mauritius
Para Birimi: Mauritius Rupisi
Resmi Dili: ngilizce
Dini: Hinduculuk ve Hıristiyanlık
Yüzölçümü: 2.040 km²
Baslıca Kaynak: Seker(684.000 Ton) KOMORLAR:
Başkenti: Moroni
Resmi Adı: Komorlar Federal İslâm Cumhuriyeti
Para Birimi: Komor Frangı
Resmi Dili: Arapça ve Fransızca
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 1.900 km²
Baslıca Kaynak: Hindistan Cevizi(47.000 Ton)

ŞEYSELLER:
Başkenti: Victoria
Resmi Adı: Şeyseller Cumhuriyeti
Para Birimi: Şeyseller Rupisi
Resmi Dili: ngilizce, Kreol, Fransızca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 410 km²
Baslıca Kaynak: Turizm
Arap Yarımadası
SUUDİ ARABİSTAN:
Başkenti: Riyad
Resmi Adı: Suudi Arabistan Krallığı
Para Birimi: Suudi Arabistan Riyali
Resmi Dili: Arapça
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 2.150.000 km²
Baslıca Kaynak: Koyun(7.2 Milyon Bas) BAHREYN:
Başkenti: Mename
Resmi Adı: Bahreyn Devleti
Para Birimi: Bahreyn Dinarı
Resmi Dili: Arapça
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 660 km²
Baslıca Kaynak: Petrol(2.100.000 Ton)

KATAR:
Başkenti: Ed Duha
Resmi Adı: Katar Devleti
Para Birimi: Katar Riyali
Resmi Dili: Arapça
Dini: İslamiyet
Yüzölçümü: 11.410 km²
Baslıca Kaynak: Petrol(19 Milyon Ton) BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLER (BAE):
Başkenti: Abu Dabi
Resmi Adı: Birleşik Arap Emirlikleri
Para Birimi: BAE Dirhemi
Resmi Dili: Arapça
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 80.000 km²
Baslıca Kaynak: Petrol(77 Milyon Ton)

KUVEYT:
Başkenti: El-Kuveyt
Resmi Adı: Kuveyt Devleti
Para Birimi: Kuveyt Dinarı
Resmi Dili: Arapça
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 17.800 km²
Baslıca Kaynak: Petrol(74.100.000 Ton) UMMAN:
Başkenti: Maskat
Resmi Adı: Umman Sultanlığı
Para Birimi: Umman Riyali
Resmi Dili: Arapça
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 212.000 km²
Baslıca Kaynak: Petrol(30.700.000 Ton)

KUZEY YEMEN:
Başkenti: San’a
Resmi Adı: Yemen Arap Cumhuriyeti
Para Birimi: Yemen Riyali
Resmi Dili: Arapça
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 195.000 km²
Baslıca Kaynak: Sorgum(Koca Darı)(391.000 Ton) GÜNEY YEMEN:
Başkenti: Aden
Resmi Adı: Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti
Para Birimi: Yemen Dinarı
Resmi Dili: Arapça
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 290.000 km²
Baslıca Kaynak: Davar(2.600.000 Bas)
Orta Doğu
TÜRKİYE:
Başkenti: Ankara
Resmi Adı: Türkiye Cumhuriyeti
Para Birimi: Türk Lirası
Resmi Dili: Türkçe
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 780.000 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (20.500.000 Ton) KUZEY KIBRIS:
Başkenti: Lefkoşa
Resmi Adı: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Para Birimi: Türk Lirası
Resmi Dili: Türkçe
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 3.555 km²
Baslıca Kaynak: Turunçgiller(197.600 Ton)

GÜNEY KIBRIS:
Başkenti: Lefkoşa
Resmi Adı: Kıbrıs Cumhuriyeti
Para Birimi: Kıbrıs Lirası
Resmi Dili: Yunanca
Dini: Hıristiyanlık
Yüzölçümü: 5.896 km²
Baslıca Kaynak: Şarap (600.000 Hektolitre) LÜBNAN:
Başkenti: Beyrut
Resmi Adı: Lübnan Cumhuriyeti
Para Birimi: Lübnan Lirası
Resmi Dili: Arapça
Dini: İslâmiyet, Hıristiyanlık
Yüzölçümü: 10.400 km²
Baslıca Kaynak: Turunçgiller(270.000 Ton)

İSRAİL :
Başkenti: Kudüs
Resmi Adı: İsrail Devleti
Para Birimi: Sekel
Resmi Dili: Branice
Dini: Musevilik
Yüzölçümü: 21.000 km²
Baslıca Kaynak: Turunçgiller(1.200.000 Ton) SURİYE:
Başkenti: Sam
Resmi Adı: Suriye Arap Cumhuriyeti
Para Birimi: Suriye Lirası
Resmi Dili: Arapça
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 185.000 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (1.900.000 Ton)

IRAK:
Başkenti: Bağdat
Resmi Adı: Irak Cumhuriyeti
Para Birimi: Irak Dinarı
Resmi Dili: Arapça
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 434.000 km²
Başlıca Kaynak: Hurma(350.000 Ton) ÜRDÜN:
Başkenti: Amman
Resmi Adı: Ürdün Haşimi Krallığı
Para Birimi: Ürdün Dinarı
Resmi Dili: Arapça
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 97.700 km²
Başlıca Kaynak: Buğday (100.000 Ton)

İRAN:
Başkenti: Tahran
Resmi Adı: İran İslâm Cumhuriyeti
Para Birimi: Riyal
Resmi Dili: Farsça
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 1.650.000 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (7.500.000 Ton) AFGANİSTAN:
Başkenti: Kabil
Resmi Adı: Afganistan Demokratik Cumhuriyeti
Para Birimi: Afgani
Resmi Dili: Deri ve Peştuca
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 650.000 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (2.500.000 Ton)
Güney Asya
PAKİSTAN:
Başkenti: İslamabat
Resmi Adı: Pakistan İslam Cumhuriyeti
Para Birimi: Pakistan Rupisi
Resmi Dili: Urduca
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 803.000 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (12.200.000 Ton) HİNDİSTAN:
Başkenti: Yeni Delhi
Resmi Adı: Hindistan Cumhuriyeti
Para Birimi: Hindistan Rupisi
Resmi Dili: ngilizce ve Hintçe
Dini: Hinduculuk
Yüzölçümü: 3.268.000 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(94.500.000 Ton)

NEPAL:
Başkenti: Katmandu
Resmi Adı: Nepal Krallığı
Para Birimi: Nepal Rupisi
Resmi Dili: Nepalce
Dini: Hinduculuk
Yüzölçümü: 140.000 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(2.900.000 Ton) BHUTAN:
Başkenti: Thimbu
Resmi Adı: Bhutan Krallığı
Para Birimi: Ngultrum ve Hint Rupisi
Resmi Dili: Conghaca (Tibet Lehçesi)
Dini: Budizm
Yüzölçümü: 47.000 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(60.000 Ton)

BANGLADEŞ:
Başkenti: Dakka
Resmi Adı: Bangladeş Halk Cumhuriyeti
Para Birimi: Taka
Resmi Dili: Bengalce
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 143.000 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(21.900.000 Ton) SRİ LANKA:
Başkenti: Kolombo
Resmi Adı: Sri Lanka Demokratik Sosyalist Cumhuriyeti
Para Birimi: Sri Lanka Rupisi
Resmi Dili: Seylan’ca
Dini: Budacılık
Yüzölçümü: 66.000 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(2.300.000 Ton)

MALDİVLER:
Başkenti: Male
Resmi Adı: Maldivler Cumhuriyeti
Para Birimi: Maldiv Rupisi
Resmi Dili: Divehi(Maldivce)
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 300 km²
Baslıca Kaynak: Kopra (2.000.000 Ton)
Güneydoğu Asya
BİRMANYA:
Başkenti: Rangoon
Resmi Adı: Myanma Birliği Sosyalist Cumhuriyeti
Para Birimi: Kyat
Resmi Dili: Birmanca
Dini: Budizm
Yüzölçümü: 678.000 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(15.000.000 Ton) TAYLAND:
Başkenti: Bangkok
Resmi Adı: Tayland Krallığı
Para Birimi: Baht
Resmi Dili: Tayca
Dini: Budizm
Yüzölçümü: 514.000 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(20.400.000 Ton)

VİETNAM:
Başkenti: Hanoi
Resmi Adı: Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti
Para Birimi: Dong
Resmi Dili: Vietnamca
Dini: ?????
Yüzölçümü: 335.000 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç (15.400.000 Ton) LAOS:
Başkenti: Vientian
Resmi Adı: Laos Demokratik Halk Cumhuriyeti
Para Birimi: Kip
Resmi Dili: Laoca
Dini: Budizm
Yüzölçümü: 236.800 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(1.400.000 Ton)

KAMPUÇYA:
Başkenti: Panom Penh
Resmi Adı: Kampuçya Devleti
Para Birimi: Riel
Resmi Dili: Khmerce
Dini: Budizm
Yüzölçümü: 180.000 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(2.000.000 Ton) SİNGAPUR:
Başkenti: Singapur
Resmi Adı: Singapur Cumhuriyeti
Para Birimi: Singapur Doları
Resmi Dili: ngilizce, Çince, Malayca, Tamilce
Dini: Taoculuk
Yüzölçümü: 618 km²
Baslıca Kaynak: Ticaret Filosu(7.09 Milyon Groston)

MALAYSİYA:
Başkenti: Kuala Lumpur
Resmi Adı: Malezya Federasyonu
Para Birimi: Ring git veya Malaysiya Doları
Resmi Dili: Malayca
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 330.000 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(1.800.000 Ton) ENDONEZYA:
Başkenti: Cakarta
Resmi Adı: Endonezya Cumhuriyeti
Para Birimi: Rupi ah
Resmi Dili: Endonezya Dili
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 1.900.000 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(41.400.000 Ton)

BRUNE :
Başkenti: Bandar Seri Begavan
Resmi Adı: Brunei
Para Birimi: Brunei Doları
Resmi Dili: Malayca
Dini: İslâmiyet
Yüzölçümü: 5.765 km²
Baslıca Kaynak: Petrol(7.500.000 Ton) FİLİPİNLER:
Başkenti: Manila
Resmi Adı: Filipinler Cumhuriyeti
Para Birimi: Filipinler Pezosu
Resmi Dili: Tagalogca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 300.000 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(9.000.000 Ton)
Uzakdoğu
ÇİN:
Başkenti: Pekin
Resmi Adı: Çin Halk Cumhuriyeti
Para Birimi: Yuan
Resmi Dili: Çince
Yüzölçümü: 9.600.000 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(173.300.000 Ton) TAYVAN:
Başkenti: Taype
Resmi Adı: Çin Cumhuriyeti
Para Birimi: Tayvan Doları
Resmi Dili: Çince
Dini: Budizm
Yüzölçümü: 36.000 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(1.900.000 Ton)

MOûOLİSTAN:
Başkenti: Ulan Batur
Resmi Adı: Moğolistan Halk Cumhuriyeti
Para Birimi: Tuğrik
Resmi Dili: Halhaca
Yüzölçümü: 1.565.500 km²
Baslıca Kaynak: Sığır (2.100.000 Bas) JAPONYA:
Başkenti: Tokyo
Resmi Adı: Japonya
Para Birimi: Yen
Resmi Dili: Japonca
Dini: Şinto Dini, Budizm
Yüzölçümü: 373.000 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(12.500.000 Ton)

KUZEY KORE:
Başkenti: Pyongyang
Resmi Adı: Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti
Para Birimi: Von
Resmi Dili: Korece
Yüzölçümü: 120.500 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(6.300.000 Ton) GÜNEY KORE:
Başkenti: Seul
Resmi Adı: Kore Cumhuriyeti
Para Birimi: Von
Resmi Dili: Korece
Dini: Budizm
Yüzölçümü: 99.000 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(7.800.000 Ton)
Okyanusya
AVUSTRALYA:
Başkenti: Canberra
Resmi Adı: Avustralya Milletler Topluluğu
Para Birimi: Avustralya Doları
Resmi Dili: ngilizce
Dini: Protestanlık(Büyük Bir Katolik Azınlık)
Yüzölçümü: 7.682.300 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (13.800.000 Ton) PAPUA YENİ GİNE:
Başkenti: Port Moresby
Resmi Adı: Papua Yeni Gine
Para Birimi: Kina
Resmi Dili: ngilizce
Dini: Animist inançlar
Yüzölçümü: 463.000 km²
Baslıca Kaynak: Kopra(145.000 Ton)

YENİ ZELANDA:
Başkenti: Wellington
Resmi Adı: Yeni Zelanda
Para Birimi: Yeni Zelanda Doları
Resmi Dili: ngilizce
Dini: Protestanlık(Büyük Bir Katolik Azınlık)
Yüzölçümü: 270.000 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (235.000 Ton) NAURU:
Başkenti: Yaren
Resmi Adı: Nauru Cumhuriyeti
Para Birimi: Avustralya Doları
Resmi Dili: Nauru’ca
Dini: Protestanlık
Yüzölçümü: 21 km²
Baslıca Kaynak: Fosfat(1.600.000 Ton)

SOLOMON ADALARI:
Başkenti: Honiara
Resmi Adı: Solomon Adaları
Para Birimi: Solomon Adaları Doları
Resmi Dili: ngilizce
Dini: Protestanlık
Yüzölçümü: 30.000 km²
Baslıca Kaynak: Kopra(45.000 Ton) KİRİ BATİ :
Başkenti: Bairiki
Resmi Adı: Kiri bati Cumhuriyeti
Para Birimi: Avustralya Doları
Resmi Dili: ngilizce
Dini: Protestanlık ve Katoliklik
Yüzölçümü: 900 km²
Baslıca Kaynak: Kopra(12.000 Ton)

TUVALU:
Başkenti: Funafuti
Resmi Adı: Tuvalu
Para Birimi: Tuvalu Doları ve Avustralya Doları
Resmi Dili: ngilizce
Dini: Protestanlık
Yüzölçümü: 24 km²
Baslıca Kaynak: Kopra, Balık VANUATU:
Başkenti: Port-Vila
Resmi Adı: Vanuatu Cumhuriyeti
Para Birimi: Vatu
Resmi Dili: ngilizce, Fransızca ve Bichlamar
Dini: Protestanlık
Yüzölçümü: 14.760 km²
Baslıca Kaynak: Kopra(50.000 Ton)

FİJİ :
Başkenti: Suva
Resmi Adı: Fiji
Para Birimi: Fiji Doları
Resmi Dili: ngilizce
Dini: Protestanlık
Yüzölçümü: 18.300 km²
Baslıca Kaynak: Seker(350.000 Ton) TONGA:
Başkenti: Nukualofa
Resmi Adı: Tonga Krallığı
Para Birimi: Paanga
Resmi Dili: ngilizce, Tonganca
Dini: Protestanlık
Yüzölçümü: 700 km²
Baslıca Kaynak: Kopra(7.000 Ton)

SAMOA ve BATI SAMOA:
Başkenti: Apia
Resmi Adı: Batı Samoa Bağımsız Devleti
Para Birimi: Tala
Resmi Dili: ngilizce, Samoaca
Dini: Protestanlık
Yüzölçümü: 2.842 km²
Baslıca Kaynak: Muz(20.000 Ton)
Kuzey Amerika
KANADA:
Başkenti: Ottowa
Resmi Adı: Kanada
Para Birimi: Kanada Doları
Resmi Dili: ngilizce, Fransızca
Dini: Protestanlık, Katoliklik
Yüzölçümü: 9.975.000 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (15.500.000 Ton) AMERİKA (ABD):
Başkenti: Washington
Resmi Adı: Amerika Birleşik Devletleri
Para Birimi: Dolar
Resmi Dili: ngilizce
Dini: Protestanlık
Yüzölçümü: 9.364.000 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (49.300.000 Ton)
Orta Amerika
MEKSİKA:
Başkenti: Mexico City
Resmi Adı: Meksika Birleşik Devletleri
Para Birimi: Meksika Pezosu
Resmi Dili: İspanyolca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 1.970.000 km²
Baslıca Kaynak: Mısır(12.000.000 Ton) BELİZE:
Başkenti: Belmopan
Resmi Adı: Belize
Para Birimi: Belize Doları
Resmi Dili: ngilizce
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 23.000 km²
Baslıca Kaynak: Seker(11.000 Ton)

GUATEMALA:
Başkenti: Guatemala City
Resmi Adı: Guatemala Cumhuriyeti
Para Birimi: Ketzal
Resmi Dili: İspanyolca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 109.000 km²
Baslıca Kaynak: Mısır(1.280.000 Ton) EL SALVADOR:
Başkenti: San Salvador
Resmi Adı: Salvador Cumhuriyeti
Para Birimi: Kolon
Resmi Dili: İspanyolca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 21.000 km²
Baslıca Kaynak: Mısır(536.000 Ton)

HONDURAS:
Başkenti: Tegucigalpa
Resmi Adı: Honduras Cumhuriyeti
Para Birimi: Lempira
Resmi Dili: İspanyolca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 112.000 km²
Baslıca Kaynak: Mısır(470.000 Ton) NİKARAGUA:
Başkenti: Managua
Resmi Adı: Nikaragua Cumhuriyeti
Para Birimi: Kordoba
Resmi Dili: İspanyolca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 148.000 km²
Baslıca Kaynak: Kahve(41.000 Ton)

KOSTA RİKA:
Başkenti: San Jose
Resmi Adı: Kosta Rika Cumhuriyeti
Para Birimi: Kolon
Resmi Dili: İspanyolca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 51.000 km²
Baslıca Kaynak: Kahve(150.000 Ton) PANAMA:
Başkenti: Panama
Resmi Adı: Panama Cumhuriyeti
Para Birimi: Balboa
Resmi Dili: İspanyolca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 77.000 km²
Baslıca Kaynak: Muz(1.100.000 Ton)
Antıller
KÜBA:
Başkenti: Havana
Resmi Adı: Küba Cumhuriyeti
Para Birimi: Küba Pezosu
Resmi Dili: İspanyolca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 111.000 km²
Baslıca Kaynak: Turunçgiller(750.000 Ton) HAİTİ :
Başkenti: Port-Au-Prince
Resmi Adı: Haiti Cumhuriyeti
Para Birimi: Gurd
Resmi Dili: Fransızca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 27.750 km²
Baslıca Kaynak: Kahve(38.000 Ton)

DOMİNİK CUMHURİYETİ :
Başkenti: Santo Domingo
Resmi Adı: Dominik Cumhuriyeti
Para Birimi: Dominik Pezosu
Resmi Dili: İspanyolca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 48.400 km²
Baslıca Kaynak: Seker(850.000 Ton) JAMAİKA:
Başkenti: Kingston
Resmi Adı: Jamaika
Para Birimi: Jamaika Doları
Resmi Dili: ngilizce
Dini: Hıristiyanlık
Yüzölçümü: 11.425 km²
Baslıca Kaynak: Seker(203.000 Ton)

BAHAMA:
Başkenti: Nassau
Resmi Adı: Bahama Milletler Topluluğu
Para Birimi: Bahama Doları
Resmi Dili: ngilizce
Dini: Protestanlık
Yüzölçümü: 13.900 km²
Baslıca Kaynak: Turizm(Yılda 2.5 Milyon Turist) SAİNT CHRİSTOPHER VE NEVİS:
Başkenti: Basseterre
Resmi Adı: Saint Christopher ve Nevis
Para Birimi: Doğu Karayibler Doları
Resmi Dili: ngilizce
Dini: Protestanlık
Yüzölçümü: 261 km²
Baslıca Kaynak: Seker(32.000 Ton)

ANTİGUA VE BARBUDA:
Başkenti: Saint John’s
Resmi Adı: Antigua ve Barbuda
Para Birimi: Doğu Karayibler Doları
Resmi Dili: ngilizce
Dini: Protestanlık
Yüzölçümü: 442 km²
Baslıca Kaynak: Turizm(Yılda 185.000 Turist) DOMİNİKA:
Başkenti: Roseau
Resmi Adı: Dominika Milletler Topluluğu
Para Birimi: Doğu Karayibler Doları
Resmi Dili: ngilizce
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 751 km²
Baslıca Kaynak: Muz(40.000 Ton)

SAİNT VİNCENT VE GRENADİNLER:
Başkenti: Kingstown
Resmi Adı: Saint Vincent ve Grenadinler
Para Birimi: Doğu Karayibler Doları
Resmi Dili: ngilizce
Dini: Protestanlık
Yüzölçümü: 388 km²
Baslıca Kaynak: Turizm(Yılda 33.000 Turist) GRENADA:
Başkenti: Saint George’s
Resmi Adı: Greneda
Para Birimi: Doğu Karayibler Doları
Resmi Dili: ngilizce
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 344 km²
Baslıca Kaynak: Kakao(2.000 Ton)

BARBADOS:
Başkenti: Bridgetown
Resmi Adı: Barbados
Para Birimi: Barbados Doları
Resmi Dili: ngilizce
Dini: Protestanlık
Yüzölçümü: 431 km²
Baslıca Kaynak: Turizm(Yılda 2 Milyon Turist) TRİNİDAD VE TOBAGO:
Başkenti: Port of Spain
Resmi Adı: Trinidad ve Tobago Cumhuriyeti
Para Birimi: Trinidad Doları
Resmi Dili: ngilizce
Dini: Katoliklik, Protestanlık
Yüzölçümü: 5.128 km²
Baslıca Kaynak: Seker(92.000 Ton)

SAİNT LUCİA:
Başkenti: Castries
Resmi Adı: Saint Lucia
Para Birimi: Doğu Karayibler Doları
Resmi Dili: İngilizce
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 616 km²
Baslıca Kaynak: Muz(80.000 Ton)
Güney Amerika
KOLOMBİYA:
Başkenti: Bogota
Resmi Adı: Kolombiya Cumhuriyeti
Para Birimi: Kolombiya Pezosu
Resmi Dili: İspanyolca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 1.140.000 km²
Baslıca Kaynak: Kahve(708.000 Ton) VENEZUELA:
Başkenti: Caracas
Resmi Adı: Venezuela Cumhuriyeti
Para Birimi: Bolivar
Resmi Dili: İspanyolca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 912.050 km²
Baslıca Kaynak: Mısır(1.400.000 Ton)

GUYANA:
Başkenti: Georgetown
Resmi Adı: Guyana Kooperatif Cumhuriyeti
Para Birimi: Guyana Doları
Resmi Dili: ngilizce
Dini: Protestanlık, Hinduculuk
Yüzölçümü: 215.000 km²
Baslıca Kaynak: Boksit(2.508.000 Ton) SURİNAM:
Başkenti: Paramaribo
Resmi Adı: Surinam Cumhuriyeti
Para Birimi: Surinam Ginesi
Resmi Dili: Hollandaca
Dini: Katoliklik, Hinduculuk
Yüzölçümü: 163.265 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(300.000 Ton)

BREZİLYA:
Başkenti: Brasilia
Resmi Adı: Brezilya Federatif Cumhuriyeti
Para Birimi: Kuruzeyro
Resmi Dili: Portekizce
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 8.512.000 km²
Baslıca Kaynak: Mısır(24.600.000 Ton) EKVADOR:
Başkenti: Quito
Resmi Adı: Ekvador Cumhuriyeti
Para Birimi: Sükre
Resmi Dili: İspanyolca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 270.670 km²
Baslıca Kaynak: Muz(2.101.000 Ton)

PERU:
Başkenti: Lima
Resmi Adı: Peru Cumhuriyeti
Para Birimi: İnti
Resmi Dili: İspanyolca, Keçuaca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 1.285.000 km²
Baslıca Kaynak: Pirinç(1.000.000 Ton) BOLİVYA:
Başkenti: La Paz
Resmi Adı: Bolivya Cumhuriyeti
Para Birimi: Bolivya Pezosu
Resmi Dili: İspanyolca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 1.100.000 km²
Baslıca Kaynak: Davar(9.500.000 Bas)

PARAGUAY:
Başkenti: Asuncion
Resmi Adı: Paraguay Cumhuriyeti
Para Birimi: Guarani
Resmi Dili: İspanyolca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 407.000 km²
Baslıca Kaynak: Soya(1.100.000 Ton) URUGUAY:
Başkenti: Montevideo
Resmi Adı: Uruguay Doğu Cumhuriyeti
Para Birimi: Uruguay Yeni Pezosu
Resmi Dili: İspanyolca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 177.500 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (234.000 Ton)

ARJANTİN:
Başkenti: Buenos Aires
Resmi Adı: Arjantin Cumhuriyeti
Para Birimi: Austral
Resmi Dili: İspanyolca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 2.780.000 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (9.500.000 Ton) ŞİLİ :
Başkenti: Santiago
Resmi Adı: Sili Cumhuriyeti
Para Birimi: Sili Pezosu
Resmi Dili: İspanyolca
Dini: Katoliklik
Yüzölçümü: 757.000 km²
Baslıca Kaynak: Buğday (1.700.000 Ton)