Eser Adı : Ulusların Etnik Kökeni
Yazar : Anthony D. Smith
Özet Tarihi : 04.02.2009
“Ulusların Etnik Kökeni” kitabının yazarı ve London School of Economics’in Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Anthony D. Smith, Oxford Üniversitesi’nde eğitim gördü. Milliyetçilik, yurtseverlik, etnik topluluklar üzerine yaptığı araştırmalarının yanında sanat tarihi konusunda da eserler kaleme aldı. Başlıca eserleri arasında “Theories of Nationalism”, “The Concept of Social Change” ve “The Ethnic Revival” yer aldı. Millet, ulus-devlet, milliyetçilik ve etnik topluluk üzerine yaptığı çalışmalarla büyük bir üne ulaşan Smith, “Ulusların Etnik Kökeni” adlı çalışmasıyla “millet olma” serüvenini incelemeye çalıştı.
Bir taraftan dünya üzerinde var olan, fakat askeri ve politik güç ve kültürel birikim itibariyle oldukça büyük farklılıklar arz eden insan topluluklarının “millet olma” iddiasını ve milletin, tarihi olarak antik dönemden beri süregeldiği iddiasına, kitabında karşı bir duruş sergileyerek, milletlerin modern bir olgu olduğu yolundaki iddiaları ve görüşleri incelemiştir. Dokuz bölüme ayırdığı kitabında Smith, okurlarına, etnik topluluk, millet ve medeniyet çözümlemesi armağan etmiştir.
Smith, İlk Bölüm’de modernistler ve primordialist bağlamında etnik topluluk, mit ve sembolleri incelemiş ve etnik toplulukların nasıl devam ettiklerini irdelemiştir. İkinci Bölüm’de, etnik topluluğun boyutları, etnik oluşumun temelleri, yapısı ve sürekliliği kapsamında etnik topluluğun temelleri analiz edilmeye çalışılmış, Üçüncü Bölüm’de, eşitsizlik ve dışlama, direniş ve yenilenme, dış tehdit ve etnik karışıklık boyutunda etnik topluluk ve etnisizmin geçirdiği tarihsel süreç incelenmeye çalışılmıştır.
Tarım toplumlarında sınıf ve etnik topluluğun incelendiği Dördüncü Bölüm’de, toplumsal nüfuz sorunu, askeri seferberlik ve etnik bilinçlilik, etnik siyasal birlikler ve etnik topluluğun iki türü ele alınmış; Beşinci Bölüm, konum ve egemenlik, demografik ve kültürel süreklilik, etnik toplumsallaşma ve dinsel yenilenme bağlamında etnik beka ve çözülmenin ele alınmasıyla nihayet bulmuştur. Modern dönemde etnik topluluk ve ulusların irdelendiği Altıncı Bölüm, Batı’da meydana gelen bazı devrimlerin ayrıntılı bir incelemesi ile başlamış, teritoryal ve etnik ulusların inşa süreçleri ve etnik modelin oluşum aşamalarının analiz edilmesiyle devam etmiştir. Bölüm, etnik dayanışma ve siyasal vatandaşlık konularına yer verilmesiyle nihayete ulaştırılmıştır.
Etnisiteden ulusa geçişin değerlendirildiği Yedinci Bölüm’de, yeni din adamları, otarşi ve teritoryallaşma, seferber etme ve içerme, etnisitenin siyasallaşması ve yeni bir tahayyül oluşturulması değerlendirilmiştir. Sekizinci Bölüm’de, “geçmiş duygusu”, “tarihsel drama” olarak romantik milliyetçilik, şiirsel mekanlar olarak toprağın kullanımı, altın çağlar olarak tarihin kullanımı, mitler ve ulus-inşası konuları incelenmiş; Dokuzuncu ve Son Bölüm’de ise, Parmenideşçiler ve Herakleitosçular, ulusların antikiteliği, etnisiteye geçiş, küçük ulusların dünyası, etnik hareketlilik ve küresel güvenlik gibi konular ele alınmıştır.
Yazar, Kitap’ta, modern ulusların kuruluşunda etnik grupların önemine değinilmiş, etnik gruplar hakkında bütüncül bir tipoloji sunmaya çalışmıştır. Smith, bütün etnik grupların, isim,
2
ortak bir soy miti, paylaşılan tarih, kültür ve teritoryal bir alan ve bir dayanışma ruhuna sahip olduğunu belirtmiş, belirsiz fakat geniş bir alana nüfuz eden, aristokrasi ve entelektüel üstünlük üzerine temellene yanal etnik topluluklar ve küçük fakat belirli bir alan üzerinde hâkimiyet kuran şehirli ve zanaatkâr sınıf temelli dikey topluluklar olarak iki kategori belirlemiştir.
Yanal etnik topluluklar, bazı zengin kentli tüccarların yanı sıra rahipler ve din yorumcuları gibi katmanlar da dâhil olsa bile aristokratiktir. Aynı şekilde, dikey etnik topluluklar, tipik olarak kent kökenli, ticaret yapan ve zanaatla uğraşan bir kompozisyondan oluşur. Yönetici katman, sıklıklı kentin varlıklı ve güçlü katmanlarından çıkmaktadır.
Modern anlamda vatandaşlık kavramının ortaya çıktığı Fransız Devrimi bağlamında ulusların gelişimini ve değişimini inceleyen Smith, teritoryal (etnik olmayan) ve etnik olmak üzere iki milliyetçilik kategorisine çalışmasında yer vermiştir. Smith’in bu eseri, milletleri ve onların etnik kökenlerini araştırma konusu edindiğinden, alanında çok önemli bir yer edinmiştir.
Milletlerin gelişme evrelerini ve tarihi kökenlerini incelediği kitabında Smith, ulusların bütünüyle modern zamanlara ait olduğunu iddia eden modernist okulun bu konudaki savlarına karşı bir cephede bulunmuş, pek çok araştırmacının da kabul ettiği gibi, modern ulusların, uzun bir evrim ve gelişme sürecinden geçtikleri üzerinde durmuştur. Smith, modern ulusların, “etnik topluluklar” olarak anılan kadim kültürel gruplardan oluştuğunu söylerken, etnik toplulukların modern ulusların çizdiği ve şekillendirdiği sınırlarla tanımlanabileceğini öne sürmüştür. Smith, etnik toplulukların/grupların, mit, değer, bellek ve sembolizm gibi kalıcı kültürel özellikler tarafından inşa edildiğinin altını çizmiştir.
Smith, dokuz bölüm halinde hazırladığı eserinin ilk yarısında etnik topluluklar üzerinde dururken, ikinci yarısında pre-modern kökenleriyle ulusların gelişim ve evrim süreci üzerine vurgu yapmıştır. Smith, çalışmasının amacını, etnik kökenleri başta olmak üzere ulusların soykütüğünü ve bu kökenlerden bir kısmını analiz etmek üzerine inşa etmiştir. Çünkü modern dünyada ulus olmanın daimi öğeleri ve ulusların oluşumunu yönlendiren evrensel eğilimler üzerine yoğunlaşıldığında uluslararasındaki farklılıklar hem kendi içlerinde hem de siyasi sonuçları bakımından aynı derecede önemli olmaktadır.
Genellikle ulusları tanımlayan ve onları birbirinden farklı kılan şey, mitler, anılar, semboller ve değerlere verilen önemin nedeni, farklılıkların en önemlilerinin özgül tarihsel deneyimler ve kolektif deneyimlerin bıraktığı izler tarafından belirlenmesidir. Bu ise, pre-modern etnik oluşumla ilgili bir çalışma yapmayı gerekli kılmaktadır. Çünkü etnisite, genel olarak, modern ulusların oluşumunda adaptasyona ve dönüşüme uğramış, ancak tarihten silinmemiş insan toplulukları için güçlü bir model sağlamıştır. Yazar, çalışmasında, kolektif deneyimlerin tarihsel kalıntılarının izlerini araştırma çabasın içinde olmuştur. Genelde ve özelde ulusların kökenlerinin, yazılı tarihte yer alan etnik topluluk modelinde bulunabileceğini varsaymıştır.
Smith, eserini, iki kaygı sonucu kaleme almıştır. İlk olarak, etnik topluluklar ile uluslararasındaki farklılıklar üzerinde durulmuş, dünyanın her yerinde insanlar farklı şeylere sahip olsalar da genelde hepsi ulus statüsüne sahip olduğu belirtilmiştir. İkinci olarak, ulusun antik dönemlerde bulunabileceğini iddia eden araştırmacıların aksine yeni sosyal bilimci ve tarihçi dalgası, ulusun eski dönemlerde kökü olmayan modern bir icat olduğunu ortaya koymuşlardır. Smith ise, tarihin erken dönemlerinde etnik duygu ve bağların önemli bir rolü olduğunun altını çizmiştir. Buradan hareketle, Yazar, etnik kimlikler ile uluslar arasındaki ilişkiyi incelerken, bu ilişkinin kronolojik mi yoksa tipolojik mi olup olmadığını da araştırma
3
imkânı bulmuştur. Yazar, ayrıca, ulusların oluşumu ile etnisite arasında nedensel bir bağ olup olmadığını da irdelemeye çalışmıştır.
Smith, çalışmasında, ulus kavramını oluşturan mit ve bellekten başka şeylerin de olduğunu söylemektedir. Yinede bunlar, ulus kavramı için olmazsa olmaz bir nitelik taşımaktadır. Belleksiz kimlik olamamaktadır; mitsiz de ortak amaç. Kimlik, amaç veya kader, Smith’e göre, ulus kavramının zaruri öğeleridir. Fakat bu etnik topluluk kavramı için de geçerlidir. Çünkü etnik topluluğun da, kimlik ve kadere, mit ve sembollere ihtiyacı bulunmaktadır. Bu durumda ulus, genel bir ifadeyle, etnik topluluğun daha büyük bir biçimi olarak tezahür etmektedir.
Smith, Armstrong’a referansla, etnik topluluk ve ulusların, aynı andan hem somut hem de hayali olduğunu belirtmektedir. İdeolojik bir hareket olarak milliyetçiliği kavramak ise, örgütsel bir kültür olarak ulusa göre daha kolay görünmektedir. Uzaktan bakıldığında kolaylıkla tanınabilen etnik topluluklara yakından bakıldığında göz önünden kaybolabilmektedir. Bu ise, etnisitenin, bakana göre varolduğu, zamana ve bağlama bağlı, kayan, hızla değişen, yanıltan yani konjonktürel bir durum olduğu anlamına gelmektedir.
Çalışma’da, ulusların soykütüğü ve temelleri araştırılırken, etnik topluluk ve ulusları ve bunları oluşturan kendilerine mahsus özellikler, örneklendirilerek açıklanmaya çalışılır. Etnisite ve etnik toplulukların ulus-inşa süreçlerindeki rolü araştırıldığında ise, etnik topluluklar ile uluslar arasındaki benzer ve farklı yönler incelenmeye çalışılır. Çalışma’da ulus, verili bir toplumsal varlık ve insan topluluklarının zamandışı bir birimi olarak değerlendirilmemeye gayret gösterilirken, sanayi toplumunun zorunlu bir biçimi ya da kültürü ya da “kapitalizmin sinirsel tiki” gibi değerlendirilerek, modern bir olgu olmadığı vurgulanır.
Ekonomik kaynaklar fazlalığı, iletişim ve ulaşım sisteminin gelişmişliği, nüfusun büyüklüğü ve bürokratik merkeziyetçiliğin yaygınlığı gibi ulusları şekillendiren önemli faktörler olmakla beraber, gerçekleşen ulusal topluluğun özellikleri hakkında çok az bilgi vermektedir. Bu yüzden daha özel, öznel faktörlere yönelmek zorunlu hale gelmektedir. Etnik bilinci oluşturan kolektif irade, tavır, bellek, değer, mit ve sembolizm gibi kalıcı özellikler topluluğa özgü gelenek ve görenekler yoluyla topluğu ve topluluk çevresini şekillendirirken, dil, kanun, ilim ve sanat gibi topluluk yapısını etkileyen ve etkileyen araçlarla ölümsüzleşebilmektedir.
Smith, kitapta, insanların neden ülkeleri için canlarını feda ettiklerinin, neden kendilerini çok güçlü ulusal kimliklerle tanımlamak istediklerinin, ulusal karakter ile milliyetçiliğin evrensel olup olmadığının, “ulus”un tamamen modern bir olgu veya modern toplumsal koşulların bir ürünü olup olmadığının, “ulus” ve “ulusal kimlik” ile ne kastedildiğinin cevaplarını inceleme çalışır. Çalışma, ulusun, modern bir olgu olması veya olmaması üzerine odaklanarak bu sorunların cevaplarını aramaya çalışır. Bu soruyu tartışmaya açarken de, ulus kavramının unsurlarını ve bileşenlerini açığa çıkarmayı ve bu yolla ulusal kimliğin doğası ve uyandırdığı duyguların yoğunluğunu açıklamaya çabalar.
Yukarıda da belirtildiği üzere, Adam Smith’in kitabı, ulusların oluşumunun modern döneme mi ait yoksa modern öncesi zamanların bir ürünü mü olması veya olmaması üzerine bina edilmiştir. Burada, Yazar, okurlarına, modernist ve primordialistlerin, ulusların kökenleri hakkındaki görüşlerini irdeleyerek çalışmasını sürdürmektedir. Buna göre modernist görüş, ulusun, toplum ve tarih mozaiğinde bulunan doğal ve gerekli bir unsur olmadığını, kapitalizm, bürokrasi ve seküler faydacılık gibi modern gelişmelerin ürünü, yani tamamıyla modern bir olgu olduğunu iddia etmektedir. Milliyetçiliğin, çağdaş şartlarla bir uyum yakaladığından
4
dolayı, ulus, bugün yaygın olarak var olsa bile, aslında kökleri ne insan doğasında ne de tarihte olan, koşullara-konjonktüre bağlı bir olgu ve durumdur. Modernist görüş, bu iddiasıyla milletin ve milliyetçiliğin 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gerçekleşmeye başladığını savunmaktadır. Bu tarihten önceki zamanlarda ise millete ve milliyetçiliğe dair ki belirtilerin, rastlantılardan ibaret olduğunun altını çizmektedir. Bu görüş, milletler ve milliyetçilikler çalışmasını, modernliğin koşulları ve süreçleri içinde değerlendirir.
Primordialistler ise, etnik toplulukların ve ulusların, tarihin doğal birimleri ve insan deneyiminin bütünleştirici unsurları olduğunu iddia ederler. Bu önermenin soyo–biyolojik versiyonu, etnisitenin, kan bağının uzantısı olduğunu ve kan bağının da, hayatta kalma mücadelesinde kolektif amaçları gerçekleştirmede normal bir araç olduğunu vurgular. Aynı görüş, dili, dini, etnisiteyi ve toprağı, tarih boyunca ortak amaca sahip insan gruplarını örgütleyen temel ilke ve bağlar olarak değerlendirmiştir. Primordialistler, insanları farklı gruplara ayırmışlardır. Bu görüşe göre, milliyetçilikle ilgili modern bir şey bulunmamaktadır. Bu durumda da, modern zamanlarda koşulların değişmesi, milliyetçiliği etkilemeyecektir. Bununla birlikte, kültürel homojenliğin varolduğunu, açık kültürel bir birliği gösteren etnik toplulukların dünyanın bazı yerlerinde yaşadığını söylemek mümkün görünmektedir.
Primordialistler, milletler ve milliyetçiliğin sürekli ve doğal olduğunu savunurlar. Konuşma, cinsiyet ve coğrafya gibi doğal olduğu kabul edilmeksizin ulusların ve milliyetçiliğin tarihsel kayıtlarda var olduğu, Smith’e göre, kabul edilmektedir. Bu durumda, “millet” olarak adlandırılan birimler ile “milliyetçilik” diye isimlendirilen duyguların ve ideallerin, tarihin bütün dönemlerinde varolduğu ileri sürülebilir. Gruba olan aidiyet, kan bağı eğilimi, iletişim ve anlam bakımından kültürel sembolizme ihtiyaç duyulması gibi insanlığa ait özgül nitelikler veri alındığında, milletlerin ve milliyetçiliğin sürekli ve evrensel olduğu söylenebilmektedir. Smith ise modern ulusların, “etnik topluluklar” olarak anılan kadim kültürel gruplardan oluştuğunu söylerken, etnik toplulukların modern ulusların çizdiği ve şekillendirdiği sınırlarla tanımlanabileceğini öne sürmüş, etnik toplulukların/grupların, mit, değer, bellek ve sembolizm gibi kalıcı kültürel özellikler tarafından inşa edildiğinin altını çizmiştir.
Smith’e göre etnik topluluk, tarihsel topluluk bağlamında kültürel farklılıklara yapılan vurguyu birleştirir. Bu tarihsel bağların ve kültürel özgüllüğün algılanması, bir halkı diğerinden ayırır ve belli bir halka hem kendilerinin hem de dışarıdakilerin gözünde tanımlanmış bir kimlik kazandırır. Etnik topluluğu diğerlerinden ayıran özelliklere çalışmasında yer veren Smith, etnik topluluğun boyutları olarak kolektif isim, ortak soy miti, ortak tarih, diğer kültür unsurlarından ayrılan özel ortak kültür, belli bir toprak ile özdeşleşme ve dayanışma duygusuna yer verir ve etnik topluluğu, ortak soy miti, tarih ve kültürleri ile birlikte bir teritorya ile özdeşleşen ve dayanışma duygusuna sahip olan insan nüfusu olarak tanımlar. Yerleşikliliğe, nostaljik birikime, dinin kurumsallaşmasına ve devletlerarası savaş olgusuna çalışmasında yer verir.
Smith, düzenli bir sistemde ele aldığı ve akıcı bir üslupla resmettiği ulusların etnik kökenini anlamaya dönük çalışmasında, etnik topluluk ve etnomerkezciliğin her yerde hazır ve nazır olmasından, bir direniş ve restorasyon hareketi olarak etnisizmin tekerrür etmesinden ve belli “mit-sembol bileşimlerinin” ve kültürel-toplumsal nüfuzunun derecesinden bahsetmektedir. Açıklamaya dönük deliller yetersiz olsa da, etnik topluluğun ve etnisizmin, pek çok durumda etnik bağlar ve duygular yoğun ve demokratik olmaktan daha çok genişçe yayılmış ve yanal olsa bile, Antik Çağ ve Ortaçağ’da, özellikle Asya ve Avrupa’da geniş bir alana yayılmış ve tekrar tekrar ortaya çıkan bir olgu olduğunu belirtmektedir.
5
Sonuç olarak, bir gerçek ve bir istek olarak modern dünyanın bir uluslar dünyası olduğunu söyleyen Smith, günümüzde siyasetin ve devlet oluşturmanın meşruluk zemininin milliyetçilikten oluştuğunu dile getirmektedir. Çünkü Smith’e göre, herhangi bir ilke, insanlığın bağlılığını yönlendirememektedir. Federasyonlar bile, ulusların federasyonudur. Aynı zamanda bugün, mutabık olma ve birlikte genişleme anlamında tam olarak “ulus-devlet” olan bir devlet de yoktur. Devletlerin çoğunun etnik nüfusu melezdir, çoğu etnik azınlıklara sahiptir ve derin bölünmüşlüklere havidir. Ayrıca bu devletlerin sınırları, genellikle tekil bir etnik nüfusun sınırları ile çakışmamaktadır. Bu devletler hem etnik toplulukları hem de ulusları kendi bünyelerinde barındırmaktadırlar. Sallantıda olan bir etnik topluluk ise, kendine ait bir devleti ya da devletsiz tam bir ulus olmayı arzulamaktadır. Diğer durumlarda ise etnik topluluklar, mevcut konumlarında kalmaktan memnundurlar. Bununla beraber, daha geniş siyasi topluluk ya da ulus-devlet içinde kendi etki ve ayrıcalıklarını artırmanın çaresini ararlar.
Bu durum, etnik topluluk ve uluslar arasında net bir tablo çizmeyi güçleştirmektedir. Ancak milliyetçi duyguların gücü, bir yandan tüm devletlerin doğasını ve ilişkilerini, öte yandan da birçok etnik topluluğun amaçlarını ve özelliklerini dönüştürmüştür. Milliyetçiliğe göre dünya, özel ve biricik niteliğe sahip ulusların dünyasıdır. Tüm politik kudret, ulustan doğmaktadır. Ulus, milliyetçiliğe göre bir bütündür; sürekli evirilmesine ve dönüşmesine rağmen, sabittir. Bölünmelerle dolu olmasına rağmen süreklilik arzetmektedir. İnsanların çoğu, milliyetçilik dürtüsüyle, ait oldukları devlete bağlılık ile doğuştan ve yetiştirilme tarzlarından gelen, etnik topluluğa karşı can çekişen fakat patlayabilecek bir dayanışma duygusu arasında, bu bağlılıklar içinde bölünmüştür.
~Kaynak: http://www.yusufsayin.com.tr/